28 Kasım 2010 Pazar

Her işte bir hayr vardır...

Her olayda Padişah sorarmış vezirine:
"Böyle böyle bi olay oldu,ne dersin?"
Vezir: "Hayır var , padişahım" dermiş.
Nasıl olduysa birgün kazayla padişahın bir parmağı kopmuş elinden, çok acı çekmiş.
Vezirine; "Vezirim, bak herşeyde hayır var diyordun, bak şimdi parmağım koptu, ne dersin?"
Vezir: "Hayır var , devletlim" demiş.
Padişahın hem canı yanıyormuş hemde kafası atmış;
"Benim parmağım kopmuş, sen birde benle dalga geçiyorsun, atın bu veziri zindana"
Atmışlar veziri zindana...
Aradan zaman , zuhür geçmiş.Padişah Afrika ya sefere çıkmış.Nasıl olduysa yamyamlar herkesi esir almış.Tüm yaverleri yemişler.Sıra Padişaha gelmiş.Bi bakmışlar ki, Padişahın elinin bir parmağı yok.Yamyamlar bir uzuvu eksik olan insanı yemezlermiş,kuralları gereği.Ve bu yüzden padişahı azad etmişler.
Padişah , yamyamların ellerinden kurtulup ülkesine geri dönmüş.Ve ilk iş olarak Vezir'ini zindandan çıkarmış.
Demiş:"Vezir, Vezir, başıma ne iş geldiyse bunda hayır var dedin.Beni yamyamlar yiyecekti, ama parmağımın biri olmadığından beni azad ettiler.Söyle bakalım, bunda ne hayır vardır?"
"Hünkarım" demiş vezir. "Parmağınız kopunca bana kızdınız,zindana attınız"
"Beni zindana atmasanız bende sizle gelecektim,sizin parmağınız yok diye sadece beni yiyeceklerdi, parmağınız sağlam olsa her ikimizide yamyamlar yiyecekti.Sizin parmağınız koptu diye ben zindana girdim,sizin parmağınız yok diye de yamyamlar sizi affetti.Bundan büyük hayır mı olur.İkimizde yaşıyoruz...."

İnsan

İnsan; Adalet-i adet edinip ona göre alamet gösterirse akibeti olarak gözbebeği anlamındaki manayla tanışır.Ama
İnsan: Atalet-i adet edinip ona göre alamet gösterirse adaletin adaveti olur ve akibeti olarak unutmak anlamındaki manayla tanışır.

Adalet:Hak sahibine hakkını vermek, doğruluk.
Alamet;Belirti.
Akıbet;Son,netice
Atalet;tembellik,durgunluk
Adet ;Alışkanlık
Adavet;Düşmanlık

12 Ekim 2010 Salı

Kulaktan giren

İki komşu ülkenin hükümdarları birbirleriyle savaşmazlar ama her fırsatta birbirlerini rahatsız ederlerdi.Doğum günleri ve bayramlar, ilginç armağanlar göndererek ikisininde karşısındakine zeka gösterisi yapma fırsatlarıydı. Hükümdardan biri, günün birinde ülkesinin en önemli heykeltıraşını huzuruna çağırdı.İstediği birer karış yüksekliğinde altından, birbirinin tıpa tıp aynısı üç insan heykeli yapmasıydı. Aralarında bir fark olacak ama bu farkı sadece ikisi bilecekti.Heykeller hazırlandı ve doğum gününde komşu ülke hükümdarına gönderildi.Heykellerin yanına bir de mektup konmuştu. Şöyle diyordu heykelleri yaptıran hükümdar ; Doğum gününü bu üç heykelle kutluyorum. Bu üç heykel birbirinin tıpatıp aynısı gibi görünebilir, ama içlerinden biri diğer ikisinden çok daha değerlidir..O heykeli bulunca bana haber ver. Heykeli alan hükümdar önce heykelleri tarttırır, üç heykel gramına kadar eşitti.Ülkesinde sanattan anlayan ne kadar insan varsa çağırttı, hepsi de heykelleri büyük bir dikkatle incelediler ama aralarında bir fark göremediler. Günler geçti, bütün ülke hükümdarın sıkıntısını duymuştu ve kimse çözüm bulamıyordu. Sonunda, hükümdar fazla isyankar olduğu için zindana attırdığı bir gence haber gönderdi.İyi okumuş, akıllı ve zeki olan bu genç, hükümdarın bazı isteklerine karşı çıktığı için zindana atılmıştı.Başka çaresi olmayan hükümdar bu genci çağırttı ; Genç önce heykelleri sıkı sıkıya inceledi, sonra çok ince bir tel getirilmesini istedi. Teli birinci heykelciğin kulağından soktu, tel heykelin ağzından çıktı.İkinci heykelede aynı işlemi yaptı. Tel bu kez diğer kulaktan çıktı.Üçüncü heykelde tel kulaktan girdi ama bir yerden dışarı çıkmadı ; Ancak telin sığabileceği bir kanal kalp hizasına kadar iniyordu, oradan öteye gidemiyordu. Bunun üzerine hükümdar heykelleri gönderen komşu hükümdara cevabı yazdı ; Kulağından gireni, ağzından çıkaran insan makbul değildir.Bir kulağından giren, diğer kulağından çıkıyorsa.O insanda makbul değildir. En değerli insan ; Kulağından gireni, yüreğine gömen insandır.Bu değerli hediyen için teşekkür ederim.

30 Eylül 2010 Perşembe

Tatlı kaynak...

Evliyâ zâtlardan Ebül Abbâs-ı Mürsî hazretlerinin “rahmetullahi teâlâ aleyh”yaşlılık döneminde, on iki hastalığı vardı. Biri, basur hastalığıydı. Öbürü, taş vardı böbreğinde. Herbirinin ayrı sıkıntısı, acısı ve ağrısı oluyordu ki, dayanmak zordu. Ama o, hiç hasta değilmiş gibi
yine devam ederdi hizmetine. Izdırabı çok şiddetlendiğinde yüzü kızarırdı.
Ama yine de belli etmez, sohbetini yapardı. Bir gün yakınları; - Efendim hastasınız, bir müddet
dersi bırakıp, istirahat etseniz, dediler. Cevabında; - Ben kendi isteğimle yapmıyorum bu
dersleri. Bu vazîfe bana emrediliyor, buyurdu. Anlamayıp; - Nasıl yâni efendim? dediler.
Büyük Velî cevâben; - Kalbime, “Eğer sana verilen bu bilgileri herkese anlatmazsan, senden geri alırız” diye ilham olunuyor. Bunun için herkese “Benim derslerime geliniz!” diyorum,
buyurdu.Ve ekledi: - Ama daha tatlı bir kaynak varsa oraya koşunuz!

25 Eylül 2010 Cumartesi

BİLGE KADININ TAŞI

Dağlarda gezen bir bilge kadın, nehirde değerli bir taş bulmuş. Ertesi gün kendisi gibi bir seyyahla... karşılaşmış. Ama seyyahın karnı açmış. Bilge kadın torbasını çıkarmış ve yemeğini onunla paylaşmış. Aç seyyah, bilge kadının torbasındaki değerli taşı görmüş ve taşı çok beğendiğini söyleyip onu kendisine vermesini istemiş. Bilge kadın hiç tereddüt etmeden taşı ona vermiş. Seyyah karşısına çıkan bu şansa çok sevinip, bilge kadının yanından ayrılmış. Taşın, yaşamının geri kalan kısmını güvence altına alacak kadar değerli bir taş olduğunu biliyormuş.Fakat bundan uzun yıllar sonra seyyah, uzun uğraşların sonunda bulduğu bilge kadının karşısına yeniden çıkmış. Seyyah, bilge kadına, "senden bu taşı değil, bundan daha değerli birşeyi istiyorum. Bana onu verebilir misin?" demiş. Bilge kadın, seyyahın kendisinden ne istediğini sorunca, seyyah yanıtlamış : "Bu taşı bana vermeni sağlayan şeyi."

19 Eylül 2010 Pazar

AŞK

Günlerden bir gün,duygular yola çıkmış,hepsi kendi yollarına dağılmışlar...
Kendileri seçmişler gidecekleri yolları...
Önce mutluluk 1. yoldan gitmiş,yürümüş yürümüş durmadan...
Ardından sevgi 2. yoldan gider,adım adım yolunu takip eder...
3. olarak aşk harekete geçer,hızlı adımlarla koşmaya başlar...
Devamında,güven,sakinlik,özgürlük,hüzün... ve diğerleri kendi yollarında gider...
Fakat hepsinin bilmediği tek birşey vardır ki,yolların hepsi kesişir...

Bakarlar ki hepsi aynı yerde,ama ileride hareket eden biri var? KİM? Aşk...

Aşkın ardından hepsi yola koyulur,aşkın yorulduğu anda sevgi öne çıkar,mutluluk öne çıkar.
Hatta bazen hepsi bir arada yürür,koşarlar.
Nefret,kin,öfke yollarını kesmedikçe sonsuzluğa adım atarlar...

Gerçek şudur ki,tüm hisleri duyguları içinde bulunduran tek duygu AŞK'tır..

Ama aşk ise,ardındakiler olmadan asla bi lider olamaz,birşey ifade etmez.

Aşkın ardını doldurmayı başarabilen her arkadaşa,sevgiler...

Nefret,kin,öfkenin sizlerden uzak olması dileğiyle...

Sadece Nefes

Nefes almak,günde binlerce kez yaptığımız hayatımızda milyonlarca kez yaptığımız faaliyet...
Bunun için burun,soluk borusu,akciğer,diyafram ve nice ögeler çaba sarfediyor...
Yemek yemek,ağız,yutak,yemek borusu,mide ,bağırsak,pankreas her neyse...
Adım atarken bir çok kasımız hareket ediyor,klavyede yazı yazarken bile...
Hatta otururken gözeneklerimizden CO2 çıkışı gerçekleşiyor...
Bir yumurtanın üzerinde bilmem kaç milyon gözenek var,kim biliyor?
İşin ulvi boyutunda değilim,gelelim real bi bakışa...

Değerini biliyor muyuz bunların? Geliştiriyor muyuz kendimizi,aldığımız nefesi her alışımızda mutlu oluyorsan iş bitmiştir.

Peki değerini vermeden,istemeden alınan nefesler?
Kendi kıymetimizi bilmiyoruz,geliştirmiyoruz,sıkılganız...
Sağlığa özen göstermiyoruz,hamburger kola abur cubur saldırıyoruz.
Ben bunları yazıyorum,yapmadığım şey mi? Hayır daha dün hamburger yedim.
Belki yarın bile yiyebilirim...?
En azından yapabileceğimiz basit şeyler olmalı,mantığımızı geliştirmek gibisinden.
Dünya pembe gözlükler ardından seyredilmeyecek kadar kirli.
Yere attığımız çöpler,saçma insanların tükürmeleri vs...
Acaba kaçımız şu ilginç,iğrenç noktayı düşünüyor.
Yerdeki tükürük güneş tarafından buharlaştıktan sonra ne olacak?
Cevap belli sanırsam,çeşitli soğumalar vesairelerle yağmur...

Kelebek etkisi diye bi olay mevcut,dikkate almıyoruz.

Camdan bakarken rüzgara doğru nefes verdiğimiz anda,bir sineğin uçuş yönünü ne kadar değiştirdiğimizi biliyor muyuz?
Muhteşem varlıklarız,sadece gelişelim yeter...
Kitap,resim,müzik,spor her neyse,insanın hayatına birşeyler katması lazım...
Bu her konuda geçerli,Aşktada böyle...
Sevdiğiniz sizinle diye gelişmekten vazgeçmeyin,sevgi büyüdükçe güzelleşir meyve verir...
Birşeyleri elde etmesi belki kolay,fakat elden bıraktıktan sonra kaybı büyüktür... (Hasan Burak YILDIZ)

Güç...

Öğretilenlere karşı çıkmalı insan bazen
Nefessiz kaldığında başını sudan çıkarmamalı,
Yorulduğunda koşmayı bırakmamalı,
Yere düştüğünde kalkacak gücü daima kendinde bulmalı.

Savaşmadan kahraman olmaktansa
Mücadele edip kahraman olmalı insan
Gerçek insan , çıkarları uğruna değil.
Sevdikleri uğruna emek sarfeden insandır gerçek olan.

Hayatta gerçek bir insana yoktur engel
Ta ki kendinden başka.
Gerçek mücadele hayatla olan değil ,
Kendimizle olan mücadeleden geçer aslolan.

Vazgeçmemeli insan , zor olmalı ulaşılmaza ulaşan.
Nehiri geçmek için elleriyle köprü inşa eden...
Karşınıza her çıkan nehire , bir köprü inşa edip bazen karşıya geçmek , bazense sinsi bir sırıtışla geri dönmektir güçlü olmak...

13 Eylül 2010 Pazartesi

Kadınlara iyi davranmanızı tavsiye ediyorum...

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Veda Hutbesinde şöyle buyurdu: “Ashâbım! Kadınlara iyi davranmanızı tavsiye ediyorum. Vasiyyetimi tutunuz. Zira onlar sizin idarenize ve himâyenize verilmişlerdir. Kesin olarak bildiğiniz bir ahlâksızlık yapmadıkları takdirde, onlar üzerinde zorbalık kurmaya hakkınız yoktur."

12 Eylül 2010 Pazar

Başka bir talebim yok...

Abdülkadir Geylani Hazretlerine birisi bir köle hediye ediyor, diyor ki: “Bu köleyi alın, zatınıza hizmetçi olsun.” Abdülkadir Geylani Hazretleri köleyi alıyor, evine getiriyor: ”Evladım, bak,” diyor ” Şu odalar yatma yeridir, şu elbiseler de giyilebilir. Yemek istiyorsan işte şu yemekler var.”Ondan sonra soruyor: “Şimdi gördün bunları, nerede yatmak istersin?”

Kölenin cevabı: “Nereyi münasip görürseniz.”

-”Peki hangi elbiseyi giymek istersin?”

-”Hangisini uygun görürseniz.”

-”Hangi yemeği seversin?”

-”Hangisini verirseniz…”

Köle böyle cevaplar verince, Abdülkadir Geylani Hazretleri gözyaşı dökmeye başlıyor. Köle bu sefer tereddüt ediyor, üzülüyor, acaba hatalı bir cevap mı verdim diye. Geylani Hazretlerinin gözyaşları sürekli akınca köle yaklaşıyor: “Efendi Hazretleri, kusur ettiysem, özür dilerim, hata mı ettim acaba?”

“Yok evladım yok, hata etmedin, tam isabet ettin” diyor.

“Niye ağlıyorsunuz öyleyse?” deyince:

“Söylediklerini dinledim de ondan.”

“Ben yanlış bir şey mi söyledim?”

“Yok, doğru söyledin. Keşke senin bana bu yaptığın itaat gibi, ben de Rabbime böyle bir itaatte, kullukta bulunsam da ömrümde bir defa olsun, Ya Rabbi, Senden hiçbir şey istemiyorum.. Nereyi uygun bulursan o evde yatarım, hangi elbiseyi münasip görürsen onu giyerim, hangi rızkı verirsen onu yerim. Başka bir talebim yok Senden, diyebilseydim. Onun için ağlıyorum” diyor… !

11 Eylül 2010 Cumartesi

Hoş geçen hoş geçilir...

Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vessellem şöyle buyurdular: "Bir tüccar, halka ödünç verirdi ve adamına da paraları tahsil ederken, sıkıntıda olanlar için: 'Hoş geç, ola ki Allah da bizi hoş geçer' derdi. Sonra o zat Allah’a kavuştu. Allah da onun günahlarından vazgeçti. Buhari; Müslim

31 Ağustos 2010 Salı

Herşey ' 0 ' dan başlayacak...

Eğer ' 9 ' canlı olsaydın bile, en çok ' 8 ' kez kaçabilirdin ölümden. Bilki ' 7 ' düvele sultan olsan dahi. Yerin ' 6 ' mekan olacak sana. En fazla ' 5 ' metre kumaş götürebileceksin. Kapatacaksın ' 4 ' açsan da gözünü. Bu dünya ' 3 ' günlük dünya. Azrailin yanında ' 2 ' kat olup yalvarsanda nafile. Elbet ' 1 ' gün öleceksin. İşte o zaman herşey ' 0 ' dan başlayacak...

30 Ağustos 2010 Pazartesi

Bir eşi olmalı insanın...

Bir eşi olmalı insanın
Rüzgar onun kokusunu getirmeli,
Yağmur O'nun sesini.
Akşam onu görecek diye, pırpır etmeli yüreği,
Ayakları birbirine dolaşmalı heyecandan, eve dönerken,
Cennetten köşe almışçasına
Sevdiği, sakındığı, bakmaya kıyamadığı...
Her bir hücresinden aşkın fışkırdığı,
Çölde okyanusu yaşadığı bir eşi olmalı insanın!!!
Ben seni ölene dek seveceğim boş laf!!!
Ben seni sevdikçe ölmeyeceğim...

Can Yücel

Aşık olduğun ölenlerden olmasın...

Bir zamanlar adamın biri derdinden ağlayıp sızlanıyormuş. Ünlü şeyhlerden Şibli onun halini görmüş, ağlamasının sebebini sormuş; güzelliği canıma can katan, ömrümü arttıran bir sevgilim vardı. Geçenlerde öldü, şimdi ayrılığı beni de öldürüyor. Madem ki sevgilinin hasretiyle yanıp tutuşuyorsun, demiş Şibli ; o halde yeni bir sevgili bul kendine. Ama dikkat et, bu sefer aşık olduğun sevgili ölenlerden olmasın !

29 Ağustos 2010 Pazar

Beklediğine değecek biri...

Neden hayatında biri yok diye soranlara:
Hani bazen durakta belli bir otobüsü beklersiniz ya on dakika, onbeş dakika, yirmi dakika beklersiniz gelmez. Bu arada başka alternatiflerde geçer ama binmezsiniz. Nede olsa "beklemişsinizdir o kadar" boşa gitsin istemezsiniz.
Sormayın artık bana! Herhangi biriyle değil, beklediğime değecek olanla devam etmeliyim bu yola... Durakta yaşlanmak olsada işin ucunda.
(Can YÜCEL)

23 Ağustos 2010 Pazartesi

Farkında Olmalı İnsan...

Farkında Olmalı İnsan...
Kendisinin, Hayatın Olayların, Gidişatın Farkında Ol...malı.
Farkı Fark Etmeli, Fark Ettiğini De Fark Ettirmemeli Bazen...
Bir Damlacık Sudan Nasıl Yaratıldığını Fark Etmeli.
Anne Karnına Sığarken Dünyaya Neden Sığmadığını
Ve En Sonunda Bir Metre Karelik Yere Nasıl Sığmak Zorunda Kalacağını Fark Etmeli.
Şu Çok Geniş Görünen Dünyanın, Ahirete Nispetle Anne Karnı Gibi Olduğunu Fark Etmeli.
Henüz Bebekken 'Dünya Benim!' Dercesine Avuçlarının Sımsıkı Kapalı
Olduğunu, Ölürken De Aynı Avuçların 'Her Şeyi Bırakıp Gidiyorum
İşte!' Dercesine Apaçık Kaldığını Fark Etmeli.
Ve Kefenin Cebinin Bulunmadığını Fark Etmeli.
Baskın Yeteneğini Fark Etmeli Sonra.
Azraillin Her An Sürpriz Yapabileceğini,
Nasıl Yaşarsa Öyle Öleceğini Fark Etmeli İnsan
Ve Ölmeden E vvel Ölebilmeli.
Hayvanların Yolda Kaldırımda Çöplükte
Ama Kendisinin Güzel Hazırlanmış Mükellef Bir Sofrada Yemek Yediğini Fark Etmeli.
Eşref-İ Mahlukat (Yaratılmışların En Güzeli) Olduğunu Fark Etmeli.
Ve Ona Göre Yaşamalı.
Gülün Hemen Dibindeki Dikeni, Dikenin Hemen Yanı Başındaki Gülü Fark Etmeli.
Evinde 4 Kedi 2 Köpek Beslediği Halde
Çocuk Sahibi Olmaktan Korkmanın Mantıksızlığını Fark Etmeli.
Eşine 'Seni Çok Seviyorum!' Demenin Mutluluk Yolundaki Müthiş Gücünü Fark Etmeli.
Dolabında Asılı 25 Gömleğinin Sadece Üçünü Giydiğini, Ama Arka
Sokaktaki Komşusunun O Beğenilmeyen Gömleklere Muhtaç Olduğunu Fark Etmeli.
Zenginliğin Ve Bereketin, Sofradayken Önünde Biriken Ekmek
Kırıntılarını Yemekte Gizlendiğini Fark Etmeli.
FARK ETMELİ.
Ömür Dediğin Üç Gündür,
Dün Geldi Geçti Yarın Meçhuldür,
O Halde Ömür Dediğin Bir Gündür,O Da Bugündür. (Can YÜCEL)

18 Ağustos 2010 Çarşamba

Evden Gidince

BİR ERKEK EVDEN GİDİNCE

Bir erkek gidince
Kentin tüm yolları çökmüş,
Dağları yan yatmış gibi olur.
Bir erkek gidince
Raflarda kalır dizi dizi kitaplar,
Çekmecede dosyalanmış evraklar,
Ödenmiş senet koçanları, su, elektrik faturaları
banka dekontları,maaş ekstreleri, taksit tarihleri,
kalın bir defter içinde doğum günleri,
baş başa çekilmiş gülen resimler,
telefonlar,görüşme günleri,
araba anahtarı, cep telefonu, dizüstü bilgisayar,
Boynunu büker kalır.
Bir erkek gidince;
Susar dış kapının gürültüsü,
Kahvaltı için ekmek almaya
gazete getirmeye giden olmaz.
“Gelince ne gerekli?” diye telefon eden,
“Hazırlan, akşam gidiyoruz” diyen,
“Boyunbağım nerede?”
“Çoraplarım yıkanmamış mı?”,
“Hani beyaz gömleğim?”,
“Anahtarımı unuttum!”,
“Sahi, saatim evde mi kalmış!”
“Evlenme yıldönümümüz dün müydü?”
Sesleri eksilir..
Bir erkek gidince,
Ev kapanmaz ama ışıkları söner, karanlığa gömülür..
Bir erkek gidince bir evden;
Bir dede, bir baba, bir oğul, bir ağabey, bir dayı, bir amca, bir kuzen, bir yeğen,
bir torun, bir delikanlı, bir sevgili, bir yiğit, bir savaşçı, bir barışsever,
göklerden bir kartal, ormandan bir aslan,bir günün aydınlık kısmı,
beynin yarısı, mevsimlerden yaz olanı, kolun iş göreni,
ayağın adım atanı kesilir.
Kısacası; bir erkek gidince yatağın yarısı buz kesilir..

Nuri Taner

16 Ağustos 2010 Pazartesi

Dürüstlük Taca Layıktır...

Bir zamanlar, ülkelerin birinde yaşlı bir kral varmış. Bu kralın çocuğu olmamış. Yaşlandıkça kendi yerine kimi bırakacağını düşünmeye başlamış. İyilik sever, dürüst, doğruluktan ve doğrulardan sapmayan biri kendisinden sonra kral olsun istiyormuş. Bunun için şöyle bir yol izlemiş: Adamları, ülkedeki bütün erkek çocuklarına birer çiçek tohumu dağıtmış. Kral da bu tohumlardan çıkacak çiçekler arasında hangisi en güzel olursa, kendisinden sonra onun kral olacağını ilan etmiş. Bu çocuklardan biri, kralın verdiği o tohumu saksıya dikmiş. Ama uzun bir süre beklemesine rağmen saksıda çiçek bitmemiş. Annesi, belki yanlış bir saksıya diktiği için çıkmayabileceğini söyleyince de, tohumu yeni bir saksıya, başka bir toprağa dikmiş. Ama nafile, yine bir bitki yetişmemiş, çiçek açmamış.Sonunda kralın söylediği gün gelmiş. Ülkenin bütün çocukları ellerinde rengarenk, birbirinden güzel çiçeklerle kraliyet sarayının önünde sıraya dizilmişler. Elinde çiçek olmayan, yalnızca o çocuk varmış. O, elinde boş saksı öylece duruyormuş.Kral, çocukları tek tek dolaşmış, çiçeklerine bakmış, kimini bir iki güzel sözle övmüş ama yoluna devam etmiş. Kralın verdiği tohumu dikip hiçbir çiçek yetiştiremeyen çocuğun yanına gelince, onun boş saksısına bakıp: "Çocuğum! Senin saksında çiçek yok ki!" demiş. O çocuk ağlamaklı bir sesle: "Evet kralım. Maalesef benim tohumum bitmedi." diye cevap vermiş. Bu cevap üzerine yaşlı kral küçük çocuğu kucaklamış ve bundan sonra kendisini evlat edineceğini, kendisinden sonra da onun kral olacağını duyurmuş. Meydanda yarışmanın sonucunu bekleyenler, bu işe bir anlam verememişler. Bunca güzel çiçek varken, nasıl olur da saksısı boş olan bir çocuk veliaht ilan edilir, diye birbirlerine sormadan edememişler. Halkın merakını Kral şu açıklamayla gidermiş: "Benim dağıttığım çiçek tohumlarının hepsi daha önce sıcak sudan geçirilmişti. Yani hiçbirinden çiçek çıkma ihtimali yoktu. Ama sadece bu çocuk bana gerçeği olduğu gibi anlattı, işte bu yüzden benden sonra kral o olacak."

15 Ağustos 2010 Pazar

Beslediğin Kazanır...

Cherokee kabilesinin yaşlılarından biri hayat, aşk ve evlilik üzerine konuşurken şunları söylüyor: "İçimizde iki kurt var ve bunların arasında da korkunç bir savaş. Kurtlardan biri; korkuyu, öfkeyi, kıskançlığı, pişmanlığı, açgözlülüğü, aşağılık duygusunu, yalanları, üstünlük taslamayı ve benciliği temsil ediyor. Diğeri ise; zevki, huzuru, sevgiyi, umudu, paylaşmayı, cömertliği, dinginligi, alçak gönüllülüğü, nezaketi, yardımseverliliği, dostluğu, anlayışı, merhameti ve inancı temsil ediyor." Gençlerden biri "hangi kurt kazanacak?" diye soruyor. Yaşlı adam kısaca cevap veriyor: "Beslediğiniz"

Koşuyor olmamız gerekir...

Her sabah Afrika' da gün doğarken bir ceylan uyanır ve en hızlı koşan aslandan daha hızlı koşması gerektiğini, aksi halde ona yem olacağını bilir! Her sabah Afrika' da gün doğarken bir aslan uyanır ve en hızlı koşan ceylandan daha hızlı koşması gerektiğini, aksi halde aç kalacağını bilir! ' Bir aslan yada bir ceylan olmanız farketmez ; Gündoğarken koşuyor olmanız gerekir.'

8 Ağustos 2010 Pazar

Sen ne demeye hala taşırsın...

İki seyyah bir şehirden diğerine gidiyormuş. Derken yollarının üstünde taşkın bir dere çıkmış. Tam suyu geçecekler, az ötede korkudan tir tir titriyen yapayalnız ve gencecik bir kadın görmüşler. Adamlardan biri hemen kadının yardımına koşmuş. Onu sırtına almış ve suyu öylece aşmış. Sonra kadını derenin öte yakasında yere bırakıp iyi günler dilemiş. Böylece yollarına devam etmişler.

Ancak yolun kalan kısmında öteki seyyahın ağzını bıçak açmamış. Suratından düşen bin parça. Somurttukça somurtuyor. Birkaç saat böyle surat astıktan sonra suskunluğunu bozup şöyle demiş: Ne demeye o kadına yardım ettin? Bir de üstelik ona dokundun. Seni ayartabilirdi! Baştan çıkarabilirdi! Erkekle kadın böyle temas etsin, olacak iş mi? Ayıp yahu! Olmaz, bize yakışmaz!

Kadını sırtında taşıyan seyyah sabırla gülümsemiş: İyi de dostum, ben o genç kadını derenin karşısına geçirip orada bıraktım; sen ne demeye hala taşırsın!..

'' Kimi insan böyledir'' dedi Şems. Kendi korkularını, ön yargılarını başkalarına yansıtır ve onlarda gördüğünü sanır. İşte asıl yük budur. Zihinlerini zanlarla doldurur, sonra da bunca ağırlığın altında eziliverirler.

7 Ağustos 2010 Cumartesi

Aşk Sufinin Yoludur...

Aşkın dinini ilan ediyorum ve o beni nereye götürürse götürsün orası benim imanım ve inancımdır.
İBN-İ ARABİ

Aşk sufinin yoludur. O sufi düşüncesinin temelini oluşturur. Su­finin yaptığı her şey, aşktan kaynaklanır. Sufiler, Tanrı'nın aşkın kaynağı olduğunu bilirler. Aşk iki taraflıdır, merhametin yol ol­duğu bir yerde, biz Tanrı'yı sevebiliriz o da bizi sevebilir. Tan­rı'nın bizim üzerimizde merhameti olabilir; bizim Tanrı üstünde merhametimiz olamaz. Fakat Tanrı’nın yarattıkları üzerinde mer­hametimiz olabilir ve bu da aşkla olur. Attar der ki, Sufi Rabia'ya şeytandan nefret edip etmediği sorulduğunda cevabı şöyle olur, "Tanrı'ya olan aşkımdan ondan nefret etmeye zaman kalmıyor."

Aşkta limitler ya da sınırlandırmalar yoktur. Bütün yasaklar ve sınırlar insan ürünüdür. Tanrı, aşkında ne yasak ne de sınır koyar. Bir Sufi için, aşk bilinmeze gidip değerli olmaktır, kendini tinsel gelişime adamaktır. Filozof Hegel der ki; "Bu aşk bura­da bütün taraflardan bütün alanların içine genişleyen bir merke­zi biçimlendirir.

Sufi doğal olarak her şeyi sever ve kutsal güzelliğin bütün yansımalarını görür. Aşk bilinmeyen bir ülkedir. Aşk her zaman her yerden çağırır; o sonsuz bir gökyüzü gibidir. Ona katılabilmek için her şeyi risk edinebilmelisin, yarı kalp ile aşk yeterli değildir. Sufi Rabi'a der ki “aşk kıyıları görünmeyen bir denizdir. Aslında hiç kıyıları da yoktur. Temkinli olanlar içine dalmazlar. Aşk içinde yüzmek zehir içtikten sonra onu tatlı bulmaktır.” Aşk­ta kaybetmek değil sadece kazanmak vardır.

Bizim gibi yaratılanları sevmek bize Tanrı sevgisinin tadını verir. Aşk var olan en iyi ve en güzel duygudur. Derin aşk ise ya­şadığın, hissettiğin ama açıklamakta zorlandığın bir şeydir. Mevlana'nın dediği gibi “Aşk hakkında yazmaya gelince, kalem ikiye bö­lünüyor ve kağıt yırtılıyor.“ Bir sufi meseli bir dilencinin kraldan al­ması yerine krala vermeyi isteyen kişidir. Hayal kırıklığına uğramış ve isteksiz bir şekilde çantasından bir buğday tanesini alır ve kra­la verir. Eve döndüğünde, çantasında bir tane altın bulur. Bu me­selin mesajı, Tanrı'nın bizden gelecek hiçbir şeye ihtiyacı olmadı­ğıdır. Aksine iyi bir niyet ile verdiğimizde O, karşılığını bize kat kat verir. Bu da bize Tanrı'nın bize olan sevgisini gösterir. Şair Kabir bu mesele atfederek “bir zerre buğday vermenin karşılığı buysa her şeyimi vermemin karşılığı nedir?” demiştir.

Tanrı Hz Muhammed ile konuştuğunda aşk ile ilgili bir söylem vardır, "Ben kulumu sevdiğimde, onun duyduğu kulak, gördüğü göz, kavradığı el, yürüdüğü ayak olurum. Eğer benden bir şey is­terse ona veririm; eğer korunmak isterse bunu ona sağlarım." Aşk sufinin yoludur. Aşk bizi nereye taşırsa taşısın, orası bi­zim yolumuz, imanımız ve inancımızdır. Her şeyi sevdiğimiz za­man Tanrı'nın sevgisini üstümüze çekmiş oluruz.

Mevlana ve Sufizm, Azim Jamal, Pegasus yayınları–2007

KARAR...

Acele karar vermeyin.Hayatın küçük bir dilimine bakıp tamamı hakkında karar vermekten kaçının. Karar; aklın durması halidir.Karar verdiniz mi, akıl düşünmeyi, dolayısı ile gelişmeyi durdurur. Buna rağmen akıl,insanı daima karara zorlar. Çünkü gelişme halinde olmak tehlikelidir ve insanı huzursuz yapar.Oysa gezi asla sona ermez. Bir yol biterken yenisi başlar.Bir kapı kapanırken, başkası açılır.Bir hedefe ulaşırsınız ve daha yüksek bir hedefin hemen oracıkta olduğunu görürsünüz.

5 Ağustos 2010 Perşembe

La Tahzen (Üzülme)

La Tahzen!
Bir yandan korku, bir yandan ümidin varsa iki kanatlı olursun. Tek kan...atla uçulmaz zaten…

La Tahzen!
Sopayla kilime vuranın gayesi, kilimi dövmek değil, tozu almaktır. Allah sana sıkıntı vermekle tozunu, kirini alır. Niye kederlenirsin?

La Tahzen!
Taş taşlıktan geçmedikçe parmaklara yüzük olmaz. Yüzük olmak dileyen ezilmeyi ve yontulmayı göze almalıdır

MEVLANA CELALEDDİN RUMİ

Herkes, Birisi, Herhangi biri ve Hiç kimse adında dört kişi hakkında...

Yapılması gereken çok önemli bi iş vardı ve HERKES, BİRİSİNİN bu işi yapacağından emindi.Gerçi işi HERHANGİ BİRİde yapabilirdi.Ama HİÇ KİMSE yapmadı.BİRİSİ buna çok kızdı, çünkü iş HERKESİN işiydi.HERKES, HERHANGİ BİRİnin bu işi yapacağını düşünüyordu. Ama HİÇ KİMSE, HERKESin yapamayacağının farkında değildi. Sonunda HERHANGİ BİRİnin yapabileceği bir işi, HİÇ KİMSE yapmadığı için HERKES, BİRİSİNİ suçladı.

Şimdi kendine sorma ve kara verme zamanı.siz hangisisiniz?

A-herkes
B-birisi
C-herhangi biri
D-hiç kimse

31 Temmuz 2010 Cumartesi

Sevmekten vazgeçmeyelim...

Hintli bir adam suda bata çıka ilerlemeye çalışırken yanına bir akrep gelir. Onu kurtarmaya karar verir ve parmağını akrebe uzatır ama akrep onu sokar. Hintli tekrar akrebi sudan kurtarmaya çalışır ama akrep onu tekrar sokar. Yakınlarındaki başka biri ona, sürekli onu sokmaya çalışan akrebi kurtarmaya çalışmaktan vazgeçmesini söyler. Ama Hintli adam şöyle der:
Sokmak akrebin doğasında vardır. Benim doğamda ise sevmek var. Neden sokmak akrebin doğasında var diye kendi doğamda olan sevmekten vazgeçeyim?

28 Temmuz 2010 Çarşamba

Ahmet Altan 'dan AN

Hayatın bizim değerimizi bilmediğinden yakınırken aslında hayatın
değerini bilmeyenin biz olduğumuzu anlamamız her zaman mümkündür.

Virginia Wolf'un hayatını,onun yazdığı Mrs. Dalloway isimli romanla
birleştirerek Saatler isimli bir roman yazan Cunningham'ın kahramanlarından biri,o değerini bilmediğimiz anlardan birini daha sonra hatırladığında kederle,o anı ''mutluluğun başlangıçı sandığını ama o anın aslında mutluluğun kendisi olduğunu'' düşünür.

O başlangıç anının devamının gelmemesinden doğan hayal kırıklığı,yıllarca sonra,mutluluğun aslında o an yaşandığını anlamanın yarattığı bir minnettarlığa ve sevince dönüşür.

Kadın,yaşadığı anın adını yanlış koymuş,o anı çok umursamayıp ondan sonra gelecek anlarla ilgilenmiş ve epeyce zaman sonra beklediği anın aslında ona gelmiş an olduğunu anlamıştır.

Hayata tekrar bakmak,ona kaybolmuş bir anı,kıymeti bilinmemiş bir mutluluğu ve çok az insanın sahip olabildiği bir duyguyu yaşamış olduğunu fark etmenin sevincini getirmiştir...

Zamanın bize bağışladığı anlar içinde en değersiz bulduğumuz an genellikleyaşadığımız andır,kıymeti en az bilinen,bütün anlar içinde en ''üvey'' olan, kendimize en uzak tuttuğumuz an tam da avucumuzda bulunan o andır.

25 Temmuz 2010 Pazar

Bin Aynalı Oda...

Çok uzaklarda bir yerlerde, içinde bin aynanın olduğu bir oda olan bir tapınak varmış. Bir gün, nasıl olmuşsa, bir köpek tapınakta kaybolmuş ve bu odaya gelmiş. Kendinden bin tane birden görünce düşmanı zannettiği görüntülere karşı havlamaya başlamış. Bu havlamalar ve diş göstermeler kendisine bin katı geri dönüyormuş. Köpek daha da saldırganlaşmış. Gittikçe kontrolden çıkmış ve sonunda, öfkeden oracıkta ölüvermiş.

Bir süre sonra başka bir köpek daha tapınakta kaybolmuş ve aynı aynalı odaya gelmiş. Bu köpek de diğeri gibi etrafının bin tane köpekle çevrili olduğunu sanmış. Sevinç içinde onlara doğru kuyruğunu sallamış ve bu ona bin adet neşeli kuyruk sallaması olarak geri dönmüş. Köpek mutlu ve cesur bir şekilde tapınaktan çıkış yolunu bulmuş.

Sadece içinizdeki sizi yansıtan insanları etkileyebilirsiniz. Diğer insanların içindeki güzellikleri görüyorsanız, kendi içinizdeki güzelliği keşfetmişsiniz demektir. Eğer herkes hayatı sizin için
zorlaştırıyorsa, o zaman da bunu aslında kendiniz yapıyorsunuz demektir.

23 Temmuz 2010 Cuma

Yeter ki onun kalbi kırılmasın!..

Bir hükümdarın pek çok cariyeleri vardı. İçlerinde pek güzel dilberler bulunmasına rağmen, siyah bir cariyeye daha fazla alaka ve sevgi gösterirdi. Diğerlerinin bunu çekemediğini fark eden padişah, bir gün kendilerine üzeri mücevheratla süslü birer kristal bardak vermişti. Manevi değeri yanında maddi kıymeti de pek yüksek olan bu bard...akları ellerinde tutan cariyeler, hayranlıkla bakarlarken padişah:
- Herkes elindeki bardağı yere vurup kırsın, demişti. Güzel cariyeler hediyelerini sinelerine bastırarak:
- Efendimizin bu kadar değerli bir hediyesini nasıl kırabiliriz! dediler. Siyah cariye ise padişahın emrini, hiç tereddüt etmeden ve vakit kaybetmeden der’akab yerine getirdi. Bardak yere çarpılmış ve param parça olmuştu. Padişah siyah cariyeye hitaben:
- Diğer cariyelerim bu kadar kıymetli bardağı kıramadıkları halde sen neden kırdın? dedi. Siyah cariyenin verdiği cevap ise çok takdire şayandı:
- Bana efendimin kalbi lazım, kadehin ne kıymeti olabilir. Yeter ki onun kalbi kırılmasın!
Hükümdar, bu cevabın içerisinde diğerlerine gereken dersi vermiş bulunuyordu.

18 Temmuz 2010 Pazar

İçimden Bir Ses diyor ki...

İçimden Bir Ses diyor ki ;
Yaşam senden değişmeni istediğinde, neye ihtiyaç olduğunu gör ve her değişimin en yüksek hayr olduğunu bilerek, direnç göstermeden değiş. Değişim her zaman rahat olmayabilir, özellikle de alışılanı bozup, yerine yeni
yöntemler ve fikirler getirmiş insanlar için. Etrafındakiler tarafından dışlanabilirsin, rahatın bozulabilir hoş, rahat, tam oturmuş fikirleri, birbiri ardına bırakmaya ve atmaya istekli olmalısın, ta ki tamamen özgür olup, tümüyle yeni ve devrim niteliğinde bir fikri almaya açık olana kadar. İşte zorluk da buradadır. Yeni bir şeyi hazmetmiş pek çok kişi, bu yeniliğe yapışmak ister ve bırakmayı reddeder. Buna rağmen, Sen bunları aştığın takdirde, orada hazır bekleyen daha büyük ve muhteşem ilham ve fikirlere açık olursun sonsuz olasılığın içine girmiş olursun. Dolu bir kovayı dolduramazsın; önce onu boşaltman gerekir.
Eskilere takılıp kalmışsan ve onları bırakmıyorsan, yeniliklere ilerleyemezsin. O yüzden değiş, ve bu değişimi çabuk gerçekleştir,çünkü seninle yapılacak birçok işimiz var. Ne kadar küçük olursa olsun ilk adımı isteyerek at. İyileşmeyi ve öğrenmeyi tüm içtenliğinle istersen, mucizeler mutlaka gerçekleşecektir...

16 Temmuz 2010 Cuma

SEVGİ VERİN

Gittiğiniz her yere sevgi götürün
İlk önce
Kendi yuvanıza…
Çocuklarınıza…
Karınıza…
Kocanıza…
Yan komşunuza…
Sevgi verin…

Hiç kimsenin yanınızdan
Mutsuz ve kötü ayrılmasına izin vermeyin
Tanrının yaşayan zarafetinin
Yaşayan bir örneği olun
Yüzünüzden
Gözlerinizden
Gülüşünüzden
Ve selamınızdan
Zarafet eksik olmasın

15 Temmuz 2010 Perşembe

Berber le sohbet...

Adamın biri her zaman yaptığı gibi saç ve sakal traşı olmak için berbere gitti. Onunla ilgilenen berberle güzel bir sohbete başladılar.Değişik konular üzerinde konuştular. Birden Allah ile ilgili konu açıldı.
Berber: ” Bak adamım, ben senin söylediğin gibi Allah’ın varlığına inanmıyorum.”
Adam: " Peki neden böyle diyorsun?"
Berber: ” Bunu açıklamak çok kolay. Bunu görmek için dışarıya çıkmalısın. Lütfen bana söyler misin, eğer Allah var olsaydı, bu kadar çok sorunlu, sıkıntılı, hasta insan olur muydu, terkedilmiş çocuklar olur muydu? Allah olsaydı, kimseye acı çektirmez, birbirini üzmezdi.Allah olsaydı, bunların olmasına izin vereceğini sanmıyorum…”
Adam bir an durdu ve düşündü, ama gereksiz bir tartışmaya girmek istemediği için cevap vermedi. Berber işini bitirdikten sonra adam dışarıya çıktı. Tam o anda caddede uzun saçlı ve sakallı bir adam gördü.Adam bu kadar dağınık göründüğüne göre belli ki traş olmayalı uzun süre geçmişti. Adam berberin dükkanına geri döndü.
Adam: ” Biliyor musun ne var, bence berber diye birşey yok”
Berber: ” Bu nasıl olabilir ki? Ben buradayım ve bir berberim.”
Adam: ” Hayır, yok. çünkü olsaydı, caddede yürüyen uzun saçlı ve sakallı adamlar olmazdı.”
Berber: ” Hımmm. Berber diye birşey var ama o insanlar bana gelmiyorsa, ben ne yapabilirim ki?”
Adam: ” Kesinlikle doğru! Püf noktası da bu! Allah var, ve insanlar ona gitmiyorsa, o ne yapabilir.

Moralin niye bozuk?

Moralin niye bozuk?
Hz. Adem (a.s) gibi 200 sene tevbe mi ettin?
Moralin niye bozuk?
Hz.İbrahim (a.s) gibi ateşe mi atıldın?
Moralin niye bozuk?
Hz.Zekeriyya (a.s) gibi testereyle mi kesildin?
Moralin niye bozuk?
Hz.Yusuf (a.s) gibi kuyuya mı atıldın?
Moralin niye bozuk?
Hz.Muhammed (s.a.v) gibi taif'te taşlandın mı,başına işkembe mi konuldu namaz kılarken,dişin mi kırıldı,hicrete mi zorlandın,sevdiklerinden mi ayrıldın?
Moralin niye bozuk?
Hz.Hamza (r.a) gibi burnun kulağın mı kesildi?
Moralin niye bozuk?
Musab bin umeyr (r.a) gibi kolların mı kesildi?
Moralin niye bozuk?
Cafer bin ebu talip (r.a) gibi ok,mızrak ve kılıç
darbeleriyle yaralandın mı?
Moralin niye bozuk?
Ammar (r.a),Sümeyye (r.a),Yasir (r.a)gibi işkence mi gördün?
Moralin niye bozuk?
Bilal gibi kızgın kumlara yatırılıp üzerine taşlar nı konudu?
Moralin niye bozuk?
Hz. Yunus (a.s) gibi denize mi atıldın?
Moralin niye bozuk?
Hz. Eyüp (a.s) gibi vucudunu yaralar mı kapladı?
Moralin niye bozuk?
Hz. İsa (a.s) gibi çarmıha mı gerilmek istendin?
Hala moralin mi bozuk?

NE DÜŞÜNÜYORSUN, DÜNYALIK İŞLER Mİ? SİLKELENELİM Mİ?

13 Temmuz 2010 Salı

Bardak olmayı bırakıp göl olmaya çalışmak...

Hintli bir yaşlı usta, çırağının sürekli her şeyden şikayet etmesinden bıkmıştı.Bir gün çırağını tuz almaya gönderdi. Hayatındaki her şeyden mutsuz olan çırak döndüğünde, yaşlı usta ona, bir avuç tuzu, bir bardak suya atıp içmesini söyledi.Çırak, yaşlı adamın söylediğini yaptı ama içer içmez ağzındakileri tükürmeye başladı."Tadı nasıl?" diye soran yaşlı adama öfkeyle "acı" diye cevap verdi.Usta kıkırdayarak, çırağını kolundan tuttu ve dışarı çıkardı. Az ilerdeki gölün kıyısına götürdü ve çırağına bu kez de bir avuç tuzu göleatıp, gölden su içmesini söyledi.Söyleneni yapan çırak, ağzının kenarlarından akan suyu koluyla silerken aynı soruyu sordu:"Tadı nasıl?""Ferahlatıcı" diye cevap verdi genç çırak."Tuzun tadını aldın mı?" diye sordu yaşlı adam,"Hayır" diye cevapladı çırağı.Bununüzerine yaşlı adam, suyun yanına diz çökmüş olan çırağının yanına oturdu ve söyle dedi:"Yaşamdaki ıstıraplar tuz gibidir, ne azdır, nede çok. Istırabın miktarı hep aynıdır. Ancak bu ıstırabın acılığı, neyin içine konulduğuna bağlıdır. Istırabın olduğunda yapman gereken tekşey, ıstırap veren şeyle ilgili hislerini genişletmektir. Onun için sende artık bardak olmayı bırak, göl olmaya çalış."

12 Temmuz 2010 Pazartesi

Şems-i Tebrizi hazretleri, ikindi namazını kılıp tam yola
çıkacakken, caminin duvarının dibinde birinin yüksek sesle şöyle dua
ettiğine şahit oldu.
''Allah'ım rahmet kapısını aç''
Şems-i Tebrizi hazretleri,'' Allah'ın rahmet kapısı kapalı mı açmasını
istiyorsun? Rahmet kapısı her zaman açık. Kapın açık mı sen ona bak!''
''Nasıl dua edeyim?''
Şems-i Tebrizi hazretleri,''Günahları
terk etmekten daha güzel dua mı var? Sen dünyayı ahirete
götüremeyeceğine göre, öyle yaşa ki,dünya seni ahirete götürsün..

Herşeyi insan olduğundan ötürü sevmeli...

Bir duruşu, sevmeli insan yaşamayı, sevdikçe
yeşermeyi bilmeli, bir gülüşü olmalı insanın,
gülüşünden çiçekleri toplamalı, bir aşkı paylaşmalı
insan, bir yüreğe sahip olmalı, bir tarafı efe olmalı
insanın, bahara dikilmeli, sevdiğini işlemeli
martinisine, gözlerini kısıp güneşe bakmalı insan,
baktıkça ağlamalı, gözyaşlarını tutmamalı insan,
tutunacak dalı olmalı, tutunduğu dalın meyvesini
toplamalı, tarlaları ekmeli insan, hiçbir ilaç
atmamalı, ilaç atmadan yetiştirmeli sebzeyi, ilaç
atmadan yemeli sofrasında, tarlasını devamlı sürmeli
insan, sürecek bir atı olmalı, düşünecek sevdası,
birde silahı, çalışmalı insan, vatanı her gün
kurtarmalı, her yeni gün yeni sabahları olmalı
insanın, yeni umutları, yeni dostları, birlikten
kuvvet doğurmalı insan, her daim dalgalanmalı,
düşmanını bilmeli insan, yeni yeni okullarda
yetişmeli, saygıyı bilmeli insan, önce saygılı ortam
yaratmayı, sonra içinde saygı aramayı bilmeli, paraya
değer vermeli insan bu yüzden hiç sevmemeli, dostuna
ışık tutabilmeli, mahallesinde sözü dinlenmeli,
kuşlara yem vermeli insan, bir köpeği sevmeli, bir
çiçek büyütmeli insan, adı ne olursa olsun, oturup
okumalı geçmişi, oturup dinlemeli, özlemeli saflığı,
temiz değerleri, kirletmemeli geçmişini, bu yüzden
durmalı dimdik, bu yüzden bir baltaya sap olmalı,
kesmeli cehaleti, birileri tutmalı, tuttukça
aydınlanmalı insan, aydınlığı sevmeli, hep nehir gibi
olmalı derin ve sonsuz, akmalı insan, her taşın
altından çıkmalı, her sokakta gezmeli, her ananın
ayaklarını öpmeli, öğretmeli insan, öğretmen olmalı,
vatanı kurtarmak yetmemeli, daha fazlasını öğretmeli.
Kaypak olmamalı insan, kaydırak gibi dönmemeli, her
gazoz kapağına atılmamalı, satmamalı insan paylaşmalı
ekmeğini, giderek büyümeli, annesini babasını sırtında
götürmeli, uyuşmamalı insan her daim dinç ve sağlıklı
olmalı, çocukları olmalı, hayata mutluluk kazandırmalı
insan, gelecek nesilleri düşünmeli, bizi buraya kadar
getirenleri, baş tacı yapmalı, sapmamalı insan vatanın
bütünlüğünden, korumalı gece gündüz, görevini eksiksiz
yapmalı, ulusunu sevmeli, insanları sevmeli, geceleri
yıldızları seyretmeli, bilimle uğraşmalı, ay ve güneş
gibi parlamalı, susacak haklı nedenleri olmalı,
susmadan konuşmalı, kendi gibi olan her şeye değer
vermeli, paraysa para, insansa insan olmalı,
gerektiğinde bir başına yaşamaya alışmalı, sokakların
sessizliğinde sevgilisinin evinin önünde durmalı, tüm
saflığıyla bakıp, pencerenin kapandığını görmeli, ufak
ufak uzaklaşmalı insan, herşeyi insan olduğundan ötürü
sevmeli...

İnsana En Büyük Tecrübeyi Zorluklar Kazandırır.

İsabet kaydetmeyen oklar da sonuçta pay sahibidir. Bir önceki ok, sonrakine hocadır. Psikolog Dr. Knight, uzun süren deneyimleri sonunda, ulaşılmak istenen ideal daima göz önünde bulundurmak koşuluyla, herhangi bir şeyi yanlış yapmanın doğru yapmak kadar faydalı olabileceğini ortaya koymuştu. Edison’dan alınacak örnek, dehanın nasıl b...ir kendini verme, nasıl bir sabır ve emek ürünü olduğunu ortaya koymaktadır; Edison, elektrik ampulünü icat ederken, ampulün içine konacak 3000’e yakın maddeyi denemiş, başarı gösterememiş, bunun üzerine arkadaşları onu bu işten vazgeçirmeye çalışmıştı. Hatta bu durum Stevens Teknoloji Enstitüsü tarafından da protesto edilmişti.Buna karşı Edison’un cevabı şu olmuş;“Beyler, evet, 3000 maddeyi denedik, hiçbir netice alamadık. Fakat bu denemelerden, üç bin maddenin hiçbirinin işimize yaramayacağı sonucunu da almadık mı?”

Frengi’ye karşı kullanılan bir İlaç vardır ki, ismi 606’dır. İlaca bu ismin verilmesinin sebebi, onu keşfeden adamın 605. deneyiminin başarısızlığa uğramasına karşın, karar ve fikrinden, azim ve inadından bir şey kaybetmeden deneylerine devam ederek 606 ıncı formülde meşhur ilacı bulmuş olmasıdır.

Yanlış, faydasını henüz bir avantaja dönüştüremediğin bir olaydır.

Sabır, pozitif düşünme kudretidir. Sabretmek, insanın arzu ettiği hedefe doğru sürekli direnç göstererek sonuca varmasıdır.

Çok, azların sabırlı bir toplamıdır. İnce ince yağan kar pek bol değildir ama toprağın derinliklerine kadar işler. Taşı delen, suyun kuvvetinden çok, damlaların sürekliliğidir. Zaferi bu çaba ve devamlılık sağlar.

Bizi hayattan şikâyete sevk eden şey, karşılaştığımız zorlukların büyüklüğü değil, irademizin zayıflığıdır. (Jeremy Taylor)

Dağcılar, Everest’in ilk yamaçlarına uzaktan baktıkları zaman, her şey engeldi onlar için. İlerledikçe geçit buldular kendilerine. Bunun içindir ki, her şeyin istediğimize engel olacağına önceden ve uzaktan karar vermek, istemek değildir. (Alain)

Başağın iyi yetişmesine engel, zararlı otlar değil, çiftçinin ihmalidir. (Konfüçyüs)

Çok derin olan kuyu değil, çok kısa olan iptir. (Çin Atasözü)

Çözmek isteyip de çözemediğimiz hangi mesele var? İrade, sabır ve sebat gösterip de O’nun kapısından döndüğümüz oldu mu?

VAZGEÇEBİLMEK

Enstrüman çalmak için bir karar almam gerekiyordu.
Ya keman çalacaktım, ya piyano, ya flüt ya da akordeon…
Olmadı, hepsini istedim, hiçbirinden vazgeçemedim.
Yıllar geçtikten sonra her enstrümanı iyi çalabiliyordum; ama hiçbirinde virtüöz değilim.
Herhangi bir enstrümanla isim yapamadım.
Ne kemanla tanınan bir eserim var, ne de piyanoyla…
Bütün enstrümanları iyi çalıyorum ama kimse tanımıyor beni.
Başarılı olmak için her şey değil bir şey lazımmış.
Başarı bir verişmiş; bir şeyi alabilmek için bir şeyi vermek, diğerlerinden vazgeçmek gerekiyormuş.
Keşke kemanı seçseydim.
Ve diğerlerinden vazgeçseydim.
Karıma da hayatı zindan ettim, sevgililerime de…
Hiçbirinden vazgeçmedim.
Yani… Evlilik sadece birisi için karar almak ve diğerlerinden vazgeçmek…
İşte evlenirken ben bunu anlamadan evlenmişim.
Evlendikten sonra da başka kadınların da olduğu bir hayatı yaşamaya devam ettim.
İçlerinden bazılarını daha çok sevdim; ama ne onlardan birinde, ne de karımda karar kıldım.
Yıllar sonra şimdi yapayalnızım…
Ne karım kaldı, ne de diğerleri…
Keşke birini gerçekten seçebilseymişim, ama yapamadım.
Tıpkı enstrüman seçimi gibi hepsini istedim ve sonuçta elim boş kaldı.
Almak için bazılarını bırakmak gerekiyormuş.
Hayatım boyunca yapacak çok işim oldu, hepsini yapmayı istedim.
Hangisinde “en iyi”yim, şimdi bakıyorum?
Kazananlar, başarılı olanlar hep bir tek şey yapmışlar.
En iyi olmak için önce seçmek ve diğerlerini bırakmak gerekiyor.
İşte de böyle özel yaşamda da…
Bu seçimi yapmanız gerekiyor;
Çünkü mutlaka bazıları daha uygun…
Her seçim bir kaybediştir!
Her tercih bir vazgeçiştir çünkü…
Sabah işe gitmekle, yatakta nefis bir miskinlik fırsatından vazgeçmiş olursunuz.
Kalkar kalkmaz hayat bir seçeneği dayar burnunuzun ucuna…
‘Ne giysem’ telaşından,
Öğle yemeğinde ‘ne alırdınız?’ diye
Başucunuzda biten garsona,
‘hangi kanaldaki filmi izlesem’ kararsızlığından ‘bize oy verin’ diye bağrışan partilere kadar
Her şey, herkes, her an sizi ısrarla bir tercihe zorlar.
Yastığınıza teslim olmuşsanız,
Belki dışarıda ışıl ışıl günden vazgeçmiş olursunuz.
Bahar esintileri taşıyan bir elbise belki o gün yaşamınızı ışıldatabilecekken, ağırbaşlı bir sadeliğe karar vermekle muhtemel bir tanışıklığı tepersiniz.
Belki yemediğiniz musakka, ısmarladığınız İzmir köfteden daha lezzetlidir.
Ya da öbür kanaldaki film, o anki ruh halinize daha uygundur.
Ama yaşam vazgeçtiğiniz şeye ilişkin ipucu vermez.
Geri dönüp o günü, gökkuşağı desenli bir elbiseyle yeniden yaşama şansınız yoktur.
Bu seçim oyununda vazgeçtiğiniz şey, seçtiğiniz şeyden daha değerliyse pişmanlık kaçınılmazdır.
Ama neyin değerli olduğu kararı da yine size aittir.
Ve vazgeçtiğiniz şey bazen bir saray, bazen şöhret sahnesinin parıltılı neonları da olsa, çoğu zaman gözünüz arkada kalmaz.
Çünkü duvarlarına sevdiğinizin kokusu sinmemiş bir ev ya da sevdiğinizle paylaşamadığınız bir saray sizin için borsada kolay feda edilebilir değerlerdendir.
Hayata bir başka gözle bakmayı öğrendiyseniz, bu seçimde kazandıklarını sananlara yalnızca acıyarak gülümsersiniz.
Her şeyin sıradanlaştığı bir dünyada bazen kaybetmek en doğru seçimdir. Ve o dünyada en yerinde tercih; bazılarından vazgeçiştir.