30 Eylül 2010 Perşembe

Tatlı kaynak...

Evliyâ zâtlardan Ebül Abbâs-ı Mürsî hazretlerinin “rahmetullahi teâlâ aleyh”yaşlılık döneminde, on iki hastalığı vardı. Biri, basur hastalığıydı. Öbürü, taş vardı böbreğinde. Herbirinin ayrı sıkıntısı, acısı ve ağrısı oluyordu ki, dayanmak zordu. Ama o, hiç hasta değilmiş gibi
yine devam ederdi hizmetine. Izdırabı çok şiddetlendiğinde yüzü kızarırdı.
Ama yine de belli etmez, sohbetini yapardı. Bir gün yakınları; - Efendim hastasınız, bir müddet
dersi bırakıp, istirahat etseniz, dediler. Cevabında; - Ben kendi isteğimle yapmıyorum bu
dersleri. Bu vazîfe bana emrediliyor, buyurdu. Anlamayıp; - Nasıl yâni efendim? dediler.
Büyük Velî cevâben; - Kalbime, “Eğer sana verilen bu bilgileri herkese anlatmazsan, senden geri alırız” diye ilham olunuyor. Bunun için herkese “Benim derslerime geliniz!” diyorum,
buyurdu.Ve ekledi: - Ama daha tatlı bir kaynak varsa oraya koşunuz!

25 Eylül 2010 Cumartesi

BİLGE KADININ TAŞI

Dağlarda gezen bir bilge kadın, nehirde değerli bir taş bulmuş. Ertesi gün kendisi gibi bir seyyahla... karşılaşmış. Ama seyyahın karnı açmış. Bilge kadın torbasını çıkarmış ve yemeğini onunla paylaşmış. Aç seyyah, bilge kadının torbasındaki değerli taşı görmüş ve taşı çok beğendiğini söyleyip onu kendisine vermesini istemiş. Bilge kadın hiç tereddüt etmeden taşı ona vermiş. Seyyah karşısına çıkan bu şansa çok sevinip, bilge kadının yanından ayrılmış. Taşın, yaşamının geri kalan kısmını güvence altına alacak kadar değerli bir taş olduğunu biliyormuş.Fakat bundan uzun yıllar sonra seyyah, uzun uğraşların sonunda bulduğu bilge kadının karşısına yeniden çıkmış. Seyyah, bilge kadına, "senden bu taşı değil, bundan daha değerli birşeyi istiyorum. Bana onu verebilir misin?" demiş. Bilge kadın, seyyahın kendisinden ne istediğini sorunca, seyyah yanıtlamış : "Bu taşı bana vermeni sağlayan şeyi."

19 Eylül 2010 Pazar

AŞK

Günlerden bir gün,duygular yola çıkmış,hepsi kendi yollarına dağılmışlar...
Kendileri seçmişler gidecekleri yolları...
Önce mutluluk 1. yoldan gitmiş,yürümüş yürümüş durmadan...
Ardından sevgi 2. yoldan gider,adım adım yolunu takip eder...
3. olarak aşk harekete geçer,hızlı adımlarla koşmaya başlar...
Devamında,güven,sakinlik,özgürlük,hüzün... ve diğerleri kendi yollarında gider...
Fakat hepsinin bilmediği tek birşey vardır ki,yolların hepsi kesişir...

Bakarlar ki hepsi aynı yerde,ama ileride hareket eden biri var? KİM? Aşk...

Aşkın ardından hepsi yola koyulur,aşkın yorulduğu anda sevgi öne çıkar,mutluluk öne çıkar.
Hatta bazen hepsi bir arada yürür,koşarlar.
Nefret,kin,öfke yollarını kesmedikçe sonsuzluğa adım atarlar...

Gerçek şudur ki,tüm hisleri duyguları içinde bulunduran tek duygu AŞK'tır..

Ama aşk ise,ardındakiler olmadan asla bi lider olamaz,birşey ifade etmez.

Aşkın ardını doldurmayı başarabilen her arkadaşa,sevgiler...

Nefret,kin,öfkenin sizlerden uzak olması dileğiyle...

Sadece Nefes

Nefes almak,günde binlerce kez yaptığımız hayatımızda milyonlarca kez yaptığımız faaliyet...
Bunun için burun,soluk borusu,akciğer,diyafram ve nice ögeler çaba sarfediyor...
Yemek yemek,ağız,yutak,yemek borusu,mide ,bağırsak,pankreas her neyse...
Adım atarken bir çok kasımız hareket ediyor,klavyede yazı yazarken bile...
Hatta otururken gözeneklerimizden CO2 çıkışı gerçekleşiyor...
Bir yumurtanın üzerinde bilmem kaç milyon gözenek var,kim biliyor?
İşin ulvi boyutunda değilim,gelelim real bi bakışa...

Değerini biliyor muyuz bunların? Geliştiriyor muyuz kendimizi,aldığımız nefesi her alışımızda mutlu oluyorsan iş bitmiştir.

Peki değerini vermeden,istemeden alınan nefesler?
Kendi kıymetimizi bilmiyoruz,geliştirmiyoruz,sıkılganız...
Sağlığa özen göstermiyoruz,hamburger kola abur cubur saldırıyoruz.
Ben bunları yazıyorum,yapmadığım şey mi? Hayır daha dün hamburger yedim.
Belki yarın bile yiyebilirim...?
En azından yapabileceğimiz basit şeyler olmalı,mantığımızı geliştirmek gibisinden.
Dünya pembe gözlükler ardından seyredilmeyecek kadar kirli.
Yere attığımız çöpler,saçma insanların tükürmeleri vs...
Acaba kaçımız şu ilginç,iğrenç noktayı düşünüyor.
Yerdeki tükürük güneş tarafından buharlaştıktan sonra ne olacak?
Cevap belli sanırsam,çeşitli soğumalar vesairelerle yağmur...

Kelebek etkisi diye bi olay mevcut,dikkate almıyoruz.

Camdan bakarken rüzgara doğru nefes verdiğimiz anda,bir sineğin uçuş yönünü ne kadar değiştirdiğimizi biliyor muyuz?
Muhteşem varlıklarız,sadece gelişelim yeter...
Kitap,resim,müzik,spor her neyse,insanın hayatına birşeyler katması lazım...
Bu her konuda geçerli,Aşktada böyle...
Sevdiğiniz sizinle diye gelişmekten vazgeçmeyin,sevgi büyüdükçe güzelleşir meyve verir...
Birşeyleri elde etmesi belki kolay,fakat elden bıraktıktan sonra kaybı büyüktür... (Hasan Burak YILDIZ)

Güç...

Öğretilenlere karşı çıkmalı insan bazen
Nefessiz kaldığında başını sudan çıkarmamalı,
Yorulduğunda koşmayı bırakmamalı,
Yere düştüğünde kalkacak gücü daima kendinde bulmalı.

Savaşmadan kahraman olmaktansa
Mücadele edip kahraman olmalı insan
Gerçek insan , çıkarları uğruna değil.
Sevdikleri uğruna emek sarfeden insandır gerçek olan.

Hayatta gerçek bir insana yoktur engel
Ta ki kendinden başka.
Gerçek mücadele hayatla olan değil ,
Kendimizle olan mücadeleden geçer aslolan.

Vazgeçmemeli insan , zor olmalı ulaşılmaza ulaşan.
Nehiri geçmek için elleriyle köprü inşa eden...
Karşınıza her çıkan nehire , bir köprü inşa edip bazen karşıya geçmek , bazense sinsi bir sırıtışla geri dönmektir güçlü olmak...

13 Eylül 2010 Pazartesi

Kadınlara iyi davranmanızı tavsiye ediyorum...

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Veda Hutbesinde şöyle buyurdu: “Ashâbım! Kadınlara iyi davranmanızı tavsiye ediyorum. Vasiyyetimi tutunuz. Zira onlar sizin idarenize ve himâyenize verilmişlerdir. Kesin olarak bildiğiniz bir ahlâksızlık yapmadıkları takdirde, onlar üzerinde zorbalık kurmaya hakkınız yoktur."

12 Eylül 2010 Pazar

Başka bir talebim yok...

Abdülkadir Geylani Hazretlerine birisi bir köle hediye ediyor, diyor ki: “Bu köleyi alın, zatınıza hizmetçi olsun.” Abdülkadir Geylani Hazretleri köleyi alıyor, evine getiriyor: ”Evladım, bak,” diyor ” Şu odalar yatma yeridir, şu elbiseler de giyilebilir. Yemek istiyorsan işte şu yemekler var.”Ondan sonra soruyor: “Şimdi gördün bunları, nerede yatmak istersin?”

Kölenin cevabı: “Nereyi münasip görürseniz.”

-”Peki hangi elbiseyi giymek istersin?”

-”Hangisini uygun görürseniz.”

-”Hangi yemeği seversin?”

-”Hangisini verirseniz…”

Köle böyle cevaplar verince, Abdülkadir Geylani Hazretleri gözyaşı dökmeye başlıyor. Köle bu sefer tereddüt ediyor, üzülüyor, acaba hatalı bir cevap mı verdim diye. Geylani Hazretlerinin gözyaşları sürekli akınca köle yaklaşıyor: “Efendi Hazretleri, kusur ettiysem, özür dilerim, hata mı ettim acaba?”

“Yok evladım yok, hata etmedin, tam isabet ettin” diyor.

“Niye ağlıyorsunuz öyleyse?” deyince:

“Söylediklerini dinledim de ondan.”

“Ben yanlış bir şey mi söyledim?”

“Yok, doğru söyledin. Keşke senin bana bu yaptığın itaat gibi, ben de Rabbime böyle bir itaatte, kullukta bulunsam da ömrümde bir defa olsun, Ya Rabbi, Senden hiçbir şey istemiyorum.. Nereyi uygun bulursan o evde yatarım, hangi elbiseyi münasip görürsen onu giyerim, hangi rızkı verirsen onu yerim. Başka bir talebim yok Senden, diyebilseydim. Onun için ağlıyorum” diyor… !

11 Eylül 2010 Cumartesi

Hoş geçen hoş geçilir...

Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vessellem şöyle buyurdular: "Bir tüccar, halka ödünç verirdi ve adamına da paraları tahsil ederken, sıkıntıda olanlar için: 'Hoş geç, ola ki Allah da bizi hoş geçer' derdi. Sonra o zat Allah’a kavuştu. Allah da onun günahlarından vazgeçti. Buhari; Müslim