31 Ağustos 2010 Salı
30 Ağustos 2010 Pazartesi
Bir eşi olmalı insanın...
Rüzgar onun kokusunu getirmeli,
Yağmur O'nun sesini.
Akşam onu görecek diye, pırpır etmeli yüreği,
Ayakları birbirine dolaşmalı heyecandan, eve dönerken,
Cennetten köşe almışçasına
Sevdiği, sakındığı, bakmaya kıyamadığı...
Her bir hücresinden aşkın fışkırdığı,
Çölde okyanusu yaşadığı bir eşi olmalı insanın!!!
Ben seni ölene dek seveceğim boş laf!!!
Ben seni sevdikçe ölmeyeceğim...
Can Yücel
Aşık olduğun ölenlerden olmasın...
29 Ağustos 2010 Pazar
Beklediğine değecek biri...
Hani bazen durakta belli bir otobüsü beklersiniz ya on dakika, onbeş dakika, yirmi dakika beklersiniz gelmez. Bu arada başka alternatiflerde geçer ama binmezsiniz. Nede olsa "beklemişsinizdir o kadar" boşa gitsin istemezsiniz.
Sormayın artık bana! Herhangi biriyle değil, beklediğime değecek olanla devam etmeliyim bu yola... Durakta yaşlanmak olsada işin ucunda.(Can YÜCEL)
23 Ağustos 2010 Pazartesi
Farkında Olmalı İnsan...
Kendisinin, Hayatın Olayların, Gidişatın Farkında Ol...malı.
Farkı Fark Etmeli, Fark Ettiğini De Fark Ettirmemeli Bazen...
Bir Damlacık Sudan Nasıl Yaratıldığını Fark Etmeli.
Anne Karnına Sığarken Dünyaya Neden Sığmadığını
Ve En Sonunda Bir Metre Karelik Yere Nasıl Sığmak Zorunda Kalacağını Fark Etmeli.
Şu Çok Geniş Görünen Dünyanın, Ahirete Nispetle Anne Karnı Gibi Olduğunu Fark Etmeli.
Henüz Bebekken 'Dünya Benim!' Dercesine Avuçlarının Sımsıkı Kapalı
Olduğunu, Ölürken De Aynı Avuçların 'Her Şeyi Bırakıp Gidiyorum
İşte!' Dercesine Apaçık Kaldığını Fark Etmeli.
Ve Kefenin Cebinin Bulunmadığını Fark Etmeli.
Baskın Yeteneğini Fark Etmeli Sonra.
Azraillin Her An Sürpriz Yapabileceğini,
Nasıl Yaşarsa Öyle Öleceğini Fark Etmeli İnsan
Ve Ölmeden E vvel Ölebilmeli.
Hayvanların Yolda Kaldırımda Çöplükte
Ama Kendisinin Güzel Hazırlanmış Mükellef Bir Sofrada Yemek Yediğini Fark Etmeli.
Eşref-İ Mahlukat (Yaratılmışların En Güzeli) Olduğunu Fark Etmeli.
Ve Ona Göre Yaşamalı.
Gülün Hemen Dibindeki Dikeni, Dikenin Hemen Yanı Başındaki Gülü Fark Etmeli.
Evinde 4 Kedi 2 Köpek Beslediği Halde
Çocuk Sahibi Olmaktan Korkmanın Mantıksızlığını Fark Etmeli.
Eşine 'Seni Çok Seviyorum!' Demenin Mutluluk Yolundaki Müthiş Gücünü Fark Etmeli.
Dolabında Asılı 25 Gömleğinin Sadece Üçünü Giydiğini, Ama Arka
Sokaktaki Komşusunun O Beğenilmeyen Gömleklere Muhtaç Olduğunu Fark Etmeli.
Zenginliğin Ve Bereketin, Sofradayken Önünde Biriken Ekmek
Kırıntılarını Yemekte Gizlendiğini Fark Etmeli.
FARK ETMELİ.
Ömür Dediğin Üç Gündür,
Dün Geldi Geçti Yarın Meçhuldür,
O Halde Ömür Dediğin Bir Gündür,O Da Bugündür. (Can YÜCEL)
18 Ağustos 2010 Çarşamba
Evden Gidince
BİR ERKEK EVDEN GİDİNCE
Bir erkek gidince
Kentin tüm yolları çökmüş,
Dağları yan yatmış gibi olur.
Bir erkek gidince
Raflarda kalır dizi dizi kitaplar,
Çekmecede dosyalanmış evraklar,
Ödenmiş senet koçanları, su, elektrik faturaları
banka dekontları,maaş ekstreleri, taksit tarihleri,
kalın bir defter içinde doğum günleri,
baş başa çekilmiş gülen resimler,
telefonlar,görüşme günleri,
araba anahtarı, cep telefonu, dizüstü bilgisayar,
Boynunu büker kalır.
Bir erkek gidince;
Susar dış kapının gürültüsü,
Kahvaltı için ekmek almaya
gazete getirmeye giden olmaz.
“Gelince ne gerekli?” diye telefon eden,
“Hazırlan, akşam gidiyoruz” diyen,
“Boyunbağım nerede?”
“Çoraplarım yıkanmamış mı?”,
“Hani beyaz gömleğim?”,
“Anahtarımı unuttum!”,
“Sahi, saatim evde mi kalmış!”
“Evlenme yıldönümümüz dün müydü?”
Sesleri eksilir..
Bir erkek gidince,
Ev kapanmaz ama ışıkları söner, karanlığa gömülür..
Bir erkek gidince bir evden;
Bir dede, bir baba, bir oğul, bir ağabey, bir dayı, bir amca, bir kuzen, bir yeğen,
bir torun, bir delikanlı, bir sevgili, bir yiğit, bir savaşçı, bir barışsever,
göklerden bir kartal, ormandan bir aslan,bir günün aydınlık kısmı,
beynin yarısı, mevsimlerden yaz olanı, kolun iş göreni,
ayağın adım atanı kesilir.
Kısacası; bir erkek gidince yatağın yarısı buz kesilir..
Nuri Taner
16 Ağustos 2010 Pazartesi
Dürüstlük Taca Layıktır...
Bir zamanlar, ülkelerin birinde yaşlı bir kral varmış. Bu kralın çocuğu olmamış. Yaşlandıkça kendi yerine kimi bırakacağını düşünmeye başlamış. İyilik sever, dürüst, doğruluktan ve doğrulardan sapmayan biri kendisinden sonra kral olsun istiyormuş. Bunun için şöyle bir yol izlemiş: Adamları, ülkedeki bütün erkek çocuklarına birer çiçek tohumu dağıtmış. Kral da bu tohumlardan çıkacak çiçekler arasında hangisi en güzel olursa, kendisinden sonra onun kral olacağını ilan etmiş. Bu çocuklardan biri, kralın verdiği o tohumu saksıya dikmiş. Ama uzun bir süre beklemesine rağmen saksıda çiçek bitmemiş. Annesi, belki yanlış bir saksıya diktiği için çıkmayabileceğini söyleyince de, tohumu yeni bir saksıya, başka bir toprağa dikmiş. Ama nafile, yine bir bitki yetişmemiş, çiçek açmamış.Sonunda kralın söylediği gün gelmiş. Ülkenin bütün çocukları ellerinde rengarenk, birbirinden güzel çiçeklerle kraliyet sarayının önünde sıraya dizilmişler. Elinde çiçek olmayan, yalnızca o çocuk varmış. O, elinde boş saksı öylece duruyormuş.Kral, çocukları tek tek dolaşmış, çiçeklerine bakmış, kimini bir iki güzel sözle övmüş ama yoluna devam etmiş. Kralın verdiği tohumu dikip hiçbir çiçek yetiştiremeyen çocuğun yanına gelince, onun boş saksısına bakıp: "Çocuğum! Senin saksında çiçek yok ki!" demiş. O çocuk ağlamaklı bir sesle: "Evet kralım. Maalesef benim tohumum bitmedi." diye cevap vermiş. Bu cevap üzerine yaşlı kral küçük çocuğu kucaklamış ve bundan sonra kendisini evlat edineceğini, kendisinden sonra da onun kral olacağını duyurmuş. Meydanda yarışmanın sonucunu bekleyenler, bu işe bir anlam verememişler. Bunca güzel çiçek varken, nasıl olur da saksısı boş olan bir çocuk veliaht ilan edilir, diye birbirlerine sormadan edememişler. Halkın merakını Kral şu açıklamayla gidermiş: "Benim dağıttığım çiçek tohumlarının hepsi daha önce sıcak sudan geçirilmişti. Yani hiçbirinden çiçek çıkma ihtimali yoktu. Ama sadece bu çocuk bana gerçeği olduğu gibi anlattı, işte bu yüzden benden sonra kral o olacak."
15 Ağustos 2010 Pazar
Beslediğin Kazanır...
Koşuyor olmamız gerekir...
8 Ağustos 2010 Pazar
Sen ne demeye hala taşırsın...
Ancak yolun kalan kısmında öteki seyyahın ağzını bıçak açmamış. Suratından düşen bin parça. Somurttukça somurtuyor. Birkaç saat böyle surat astıktan sonra suskunluğunu bozup şöyle demiş: Ne demeye o kadına yardım ettin? Bir de üstelik ona dokundun. Seni ayartabilirdi! Baştan çıkarabilirdi! Erkekle kadın böyle temas etsin, olacak iş mi? Ayıp yahu! Olmaz, bize yakışmaz!
Kadını sırtında taşıyan seyyah sabırla gülümsemiş: İyi de dostum, ben o genç kadını derenin karşısına geçirip orada bıraktım; sen ne demeye hala taşırsın!..
'' Kimi insan böyledir'' dedi Şems. Kendi korkularını, ön yargılarını başkalarına yansıtır ve onlarda gördüğünü sanır. İşte asıl yük budur. Zihinlerini zanlarla doldurur, sonra da bunca ağırlığın altında eziliverirler.
7 Ağustos 2010 Cumartesi
Aşk Sufinin Yoludur...
İBN-İ ARABİ
Aşk sufinin yoludur. O sufi düşüncesinin temelini oluşturur. Sufinin yaptığı her şey, aşktan kaynaklanır. Sufiler, Tanrı'nın aşkın kaynağı olduğunu bilirler. Aşk iki taraflıdır, merhametin yol olduğu bir yerde, biz Tanrı'yı sevebiliriz o da bizi sevebilir. Tanrı'nın bizim üzerimizde merhameti olabilir; bizim Tanrı üstünde merhametimiz olamaz. Fakat Tanrı’nın yarattıkları üzerinde merhametimiz olabilir ve bu da aşkla olur. Attar der ki, Sufi Rabia'ya şeytandan nefret edip etmediği sorulduğunda cevabı şöyle olur, "Tanrı'ya olan aşkımdan ondan nefret etmeye zaman kalmıyor."
Aşkta limitler ya da sınırlandırmalar yoktur. Bütün yasaklar ve sınırlar insan ürünüdür. Tanrı, aşkında ne yasak ne de sınır koyar. Bir Sufi için, aşk bilinmeze gidip değerli olmaktır, kendini tinsel gelişime adamaktır. Filozof Hegel der ki; "Bu aşk burada bütün taraflardan bütün alanların içine genişleyen bir merkezi biçimlendirir.
Sufi doğal olarak her şeyi sever ve kutsal güzelliğin bütün yansımalarını görür. Aşk bilinmeyen bir ülkedir. Aşk her zaman her yerden çağırır; o sonsuz bir gökyüzü gibidir. Ona katılabilmek için her şeyi risk edinebilmelisin, yarı kalp ile aşk yeterli değildir. Sufi Rabi'a der ki “aşk kıyıları görünmeyen bir denizdir. Aslında hiç kıyıları da yoktur. Temkinli olanlar içine dalmazlar. Aşk içinde yüzmek zehir içtikten sonra onu tatlı bulmaktır.” Aşkta kaybetmek değil sadece kazanmak vardır.
Bizim gibi yaratılanları sevmek bize Tanrı sevgisinin tadını verir. Aşk var olan en iyi ve en güzel duygudur. Derin aşk ise yaşadığın, hissettiğin ama açıklamakta zorlandığın bir şeydir. Mevlana'nın dediği gibi “Aşk hakkında yazmaya gelince, kalem ikiye bölünüyor ve kağıt yırtılıyor.“ Bir sufi meseli bir dilencinin kraldan alması yerine krala vermeyi isteyen kişidir. Hayal kırıklığına uğramış ve isteksiz bir şekilde çantasından bir buğday tanesini alır ve krala verir. Eve döndüğünde, çantasında bir tane altın bulur. Bu meselin mesajı, Tanrı'nın bizden gelecek hiçbir şeye ihtiyacı olmadığıdır. Aksine iyi bir niyet ile verdiğimizde O, karşılığını bize kat kat verir. Bu da bize Tanrı'nın bize olan sevgisini gösterir. Şair Kabir bu mesele atfederek “bir zerre buğday vermenin karşılığı buysa her şeyimi vermemin karşılığı nedir?” demiştir.
Tanrı Hz Muhammed ile konuştuğunda aşk ile ilgili bir söylem vardır, "Ben kulumu sevdiğimde, onun duyduğu kulak, gördüğü göz, kavradığı el, yürüdüğü ayak olurum. Eğer benden bir şey isterse ona veririm; eğer korunmak isterse bunu ona sağlarım." Aşk sufinin yoludur. Aşk bizi nereye taşırsa taşısın, orası bizim yolumuz, imanımız ve inancımızdır. Her şeyi sevdiğimiz zaman Tanrı'nın sevgisini üstümüze çekmiş oluruz.
Mevlana ve Sufizm, Azim Jamal, Pegasus yayınları–2007
KARAR...
5 Ağustos 2010 Perşembe
La Tahzen (Üzülme)
Bir yandan korku, bir yandan ümidin varsa iki kanatlı olursun. Tek kan...atla uçulmaz zaten…
La Tahzen!
Sopayla kilime vuranın gayesi, kilimi dövmek değil, tozu almaktır. Allah sana sıkıntı vermekle tozunu, kirini alır. Niye kederlenirsin?
La Tahzen!
Taş taşlıktan geçmedikçe parmaklara yüzük olmaz. Yüzük olmak dileyen ezilmeyi ve yontulmayı göze almalıdır
MEVLANA CELALEDDİN RUMİ
Herkes, Birisi, Herhangi biri ve Hiç kimse adında dört kişi hakkında...
Şimdi kendine sorma ve kara verme zamanı.siz hangisisiniz?
A-herkes
B-birisi
C-herhangi biri
D-hiç kimse