12 Temmuz 2010 Pazartesi

VAZGEÇEBİLMEK

Enstrüman çalmak için bir karar almam gerekiyordu.
Ya keman çalacaktım, ya piyano, ya flüt ya da akordeon…
Olmadı, hepsini istedim, hiçbirinden vazgeçemedim.
Yıllar geçtikten sonra her enstrümanı iyi çalabiliyordum; ama hiçbirinde virtüöz değilim.
Herhangi bir enstrümanla isim yapamadım.
Ne kemanla tanınan bir eserim var, ne de piyanoyla…
Bütün enstrümanları iyi çalıyorum ama kimse tanımıyor beni.
Başarılı olmak için her şey değil bir şey lazımmış.
Başarı bir verişmiş; bir şeyi alabilmek için bir şeyi vermek, diğerlerinden vazgeçmek gerekiyormuş.
Keşke kemanı seçseydim.
Ve diğerlerinden vazgeçseydim.
Karıma da hayatı zindan ettim, sevgililerime de…
Hiçbirinden vazgeçmedim.
Yani… Evlilik sadece birisi için karar almak ve diğerlerinden vazgeçmek…
İşte evlenirken ben bunu anlamadan evlenmişim.
Evlendikten sonra da başka kadınların da olduğu bir hayatı yaşamaya devam ettim.
İçlerinden bazılarını daha çok sevdim; ama ne onlardan birinde, ne de karımda karar kıldım.
Yıllar sonra şimdi yapayalnızım…
Ne karım kaldı, ne de diğerleri…
Keşke birini gerçekten seçebilseymişim, ama yapamadım.
Tıpkı enstrüman seçimi gibi hepsini istedim ve sonuçta elim boş kaldı.
Almak için bazılarını bırakmak gerekiyormuş.
Hayatım boyunca yapacak çok işim oldu, hepsini yapmayı istedim.
Hangisinde “en iyi”yim, şimdi bakıyorum?
Kazananlar, başarılı olanlar hep bir tek şey yapmışlar.
En iyi olmak için önce seçmek ve diğerlerini bırakmak gerekiyor.
İşte de böyle özel yaşamda da…
Bu seçimi yapmanız gerekiyor;
Çünkü mutlaka bazıları daha uygun…
Her seçim bir kaybediştir!
Her tercih bir vazgeçiştir çünkü…
Sabah işe gitmekle, yatakta nefis bir miskinlik fırsatından vazgeçmiş olursunuz.
Kalkar kalkmaz hayat bir seçeneği dayar burnunuzun ucuna…
‘Ne giysem’ telaşından,
Öğle yemeğinde ‘ne alırdınız?’ diye
Başucunuzda biten garsona,
‘hangi kanaldaki filmi izlesem’ kararsızlığından ‘bize oy verin’ diye bağrışan partilere kadar
Her şey, herkes, her an sizi ısrarla bir tercihe zorlar.
Yastığınıza teslim olmuşsanız,
Belki dışarıda ışıl ışıl günden vazgeçmiş olursunuz.
Bahar esintileri taşıyan bir elbise belki o gün yaşamınızı ışıldatabilecekken, ağırbaşlı bir sadeliğe karar vermekle muhtemel bir tanışıklığı tepersiniz.
Belki yemediğiniz musakka, ısmarladığınız İzmir köfteden daha lezzetlidir.
Ya da öbür kanaldaki film, o anki ruh halinize daha uygundur.
Ama yaşam vazgeçtiğiniz şeye ilişkin ipucu vermez.
Geri dönüp o günü, gökkuşağı desenli bir elbiseyle yeniden yaşama şansınız yoktur.
Bu seçim oyununda vazgeçtiğiniz şey, seçtiğiniz şeyden daha değerliyse pişmanlık kaçınılmazdır.
Ama neyin değerli olduğu kararı da yine size aittir.
Ve vazgeçtiğiniz şey bazen bir saray, bazen şöhret sahnesinin parıltılı neonları da olsa, çoğu zaman gözünüz arkada kalmaz.
Çünkü duvarlarına sevdiğinizin kokusu sinmemiş bir ev ya da sevdiğinizle paylaşamadığınız bir saray sizin için borsada kolay feda edilebilir değerlerdendir.
Hayata bir başka gözle bakmayı öğrendiyseniz, bu seçimde kazandıklarını sananlara yalnızca acıyarak gülümsersiniz.
Her şeyin sıradanlaştığı bir dünyada bazen kaybetmek en doğru seçimdir. Ve o dünyada en yerinde tercih; bazılarından vazgeçiştir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder