31 Temmuz 2010 Cumartesi

Sevmekten vazgeçmeyelim...

Hintli bir adam suda bata çıka ilerlemeye çalışırken yanına bir akrep gelir. Onu kurtarmaya karar verir ve parmağını akrebe uzatır ama akrep onu sokar. Hintli tekrar akrebi sudan kurtarmaya çalışır ama akrep onu tekrar sokar. Yakınlarındaki başka biri ona, sürekli onu sokmaya çalışan akrebi kurtarmaya çalışmaktan vazgeçmesini söyler. Ama Hintli adam şöyle der:
Sokmak akrebin doğasında vardır. Benim doğamda ise sevmek var. Neden sokmak akrebin doğasında var diye kendi doğamda olan sevmekten vazgeçeyim?

28 Temmuz 2010 Çarşamba

Ahmet Altan 'dan AN

Hayatın bizim değerimizi bilmediğinden yakınırken aslında hayatın
değerini bilmeyenin biz olduğumuzu anlamamız her zaman mümkündür.

Virginia Wolf'un hayatını,onun yazdığı Mrs. Dalloway isimli romanla
birleştirerek Saatler isimli bir roman yazan Cunningham'ın kahramanlarından biri,o değerini bilmediğimiz anlardan birini daha sonra hatırladığında kederle,o anı ''mutluluğun başlangıçı sandığını ama o anın aslında mutluluğun kendisi olduğunu'' düşünür.

O başlangıç anının devamının gelmemesinden doğan hayal kırıklığı,yıllarca sonra,mutluluğun aslında o an yaşandığını anlamanın yarattığı bir minnettarlığa ve sevince dönüşür.

Kadın,yaşadığı anın adını yanlış koymuş,o anı çok umursamayıp ondan sonra gelecek anlarla ilgilenmiş ve epeyce zaman sonra beklediği anın aslında ona gelmiş an olduğunu anlamıştır.

Hayata tekrar bakmak,ona kaybolmuş bir anı,kıymeti bilinmemiş bir mutluluğu ve çok az insanın sahip olabildiği bir duyguyu yaşamış olduğunu fark etmenin sevincini getirmiştir...

Zamanın bize bağışladığı anlar içinde en değersiz bulduğumuz an genellikleyaşadığımız andır,kıymeti en az bilinen,bütün anlar içinde en ''üvey'' olan, kendimize en uzak tuttuğumuz an tam da avucumuzda bulunan o andır.

25 Temmuz 2010 Pazar

Bin Aynalı Oda...

Çok uzaklarda bir yerlerde, içinde bin aynanın olduğu bir oda olan bir tapınak varmış. Bir gün, nasıl olmuşsa, bir köpek tapınakta kaybolmuş ve bu odaya gelmiş. Kendinden bin tane birden görünce düşmanı zannettiği görüntülere karşı havlamaya başlamış. Bu havlamalar ve diş göstermeler kendisine bin katı geri dönüyormuş. Köpek daha da saldırganlaşmış. Gittikçe kontrolden çıkmış ve sonunda, öfkeden oracıkta ölüvermiş.

Bir süre sonra başka bir köpek daha tapınakta kaybolmuş ve aynı aynalı odaya gelmiş. Bu köpek de diğeri gibi etrafının bin tane köpekle çevrili olduğunu sanmış. Sevinç içinde onlara doğru kuyruğunu sallamış ve bu ona bin adet neşeli kuyruk sallaması olarak geri dönmüş. Köpek mutlu ve cesur bir şekilde tapınaktan çıkış yolunu bulmuş.

Sadece içinizdeki sizi yansıtan insanları etkileyebilirsiniz. Diğer insanların içindeki güzellikleri görüyorsanız, kendi içinizdeki güzelliği keşfetmişsiniz demektir. Eğer herkes hayatı sizin için
zorlaştırıyorsa, o zaman da bunu aslında kendiniz yapıyorsunuz demektir.

23 Temmuz 2010 Cuma

Yeter ki onun kalbi kırılmasın!..

Bir hükümdarın pek çok cariyeleri vardı. İçlerinde pek güzel dilberler bulunmasına rağmen, siyah bir cariyeye daha fazla alaka ve sevgi gösterirdi. Diğerlerinin bunu çekemediğini fark eden padişah, bir gün kendilerine üzeri mücevheratla süslü birer kristal bardak vermişti. Manevi değeri yanında maddi kıymeti de pek yüksek olan bu bard...akları ellerinde tutan cariyeler, hayranlıkla bakarlarken padişah:
- Herkes elindeki bardağı yere vurup kırsın, demişti. Güzel cariyeler hediyelerini sinelerine bastırarak:
- Efendimizin bu kadar değerli bir hediyesini nasıl kırabiliriz! dediler. Siyah cariye ise padişahın emrini, hiç tereddüt etmeden ve vakit kaybetmeden der’akab yerine getirdi. Bardak yere çarpılmış ve param parça olmuştu. Padişah siyah cariyeye hitaben:
- Diğer cariyelerim bu kadar kıymetli bardağı kıramadıkları halde sen neden kırdın? dedi. Siyah cariyenin verdiği cevap ise çok takdire şayandı:
- Bana efendimin kalbi lazım, kadehin ne kıymeti olabilir. Yeter ki onun kalbi kırılmasın!
Hükümdar, bu cevabın içerisinde diğerlerine gereken dersi vermiş bulunuyordu.

18 Temmuz 2010 Pazar

İçimden Bir Ses diyor ki...

İçimden Bir Ses diyor ki ;
Yaşam senden değişmeni istediğinde, neye ihtiyaç olduğunu gör ve her değişimin en yüksek hayr olduğunu bilerek, direnç göstermeden değiş. Değişim her zaman rahat olmayabilir, özellikle de alışılanı bozup, yerine yeni
yöntemler ve fikirler getirmiş insanlar için. Etrafındakiler tarafından dışlanabilirsin, rahatın bozulabilir hoş, rahat, tam oturmuş fikirleri, birbiri ardına bırakmaya ve atmaya istekli olmalısın, ta ki tamamen özgür olup, tümüyle yeni ve devrim niteliğinde bir fikri almaya açık olana kadar. İşte zorluk da buradadır. Yeni bir şeyi hazmetmiş pek çok kişi, bu yeniliğe yapışmak ister ve bırakmayı reddeder. Buna rağmen, Sen bunları aştığın takdirde, orada hazır bekleyen daha büyük ve muhteşem ilham ve fikirlere açık olursun sonsuz olasılığın içine girmiş olursun. Dolu bir kovayı dolduramazsın; önce onu boşaltman gerekir.
Eskilere takılıp kalmışsan ve onları bırakmıyorsan, yeniliklere ilerleyemezsin. O yüzden değiş, ve bu değişimi çabuk gerçekleştir,çünkü seninle yapılacak birçok işimiz var. Ne kadar küçük olursa olsun ilk adımı isteyerek at. İyileşmeyi ve öğrenmeyi tüm içtenliğinle istersen, mucizeler mutlaka gerçekleşecektir...

16 Temmuz 2010 Cuma

SEVGİ VERİN

Gittiğiniz her yere sevgi götürün
İlk önce
Kendi yuvanıza…
Çocuklarınıza…
Karınıza…
Kocanıza…
Yan komşunuza…
Sevgi verin…

Hiç kimsenin yanınızdan
Mutsuz ve kötü ayrılmasına izin vermeyin
Tanrının yaşayan zarafetinin
Yaşayan bir örneği olun
Yüzünüzden
Gözlerinizden
Gülüşünüzden
Ve selamınızdan
Zarafet eksik olmasın

15 Temmuz 2010 Perşembe

Berber le sohbet...

Adamın biri her zaman yaptığı gibi saç ve sakal traşı olmak için berbere gitti. Onunla ilgilenen berberle güzel bir sohbete başladılar.Değişik konular üzerinde konuştular. Birden Allah ile ilgili konu açıldı.
Berber: ” Bak adamım, ben senin söylediğin gibi Allah’ın varlığına inanmıyorum.”
Adam: " Peki neden böyle diyorsun?"
Berber: ” Bunu açıklamak çok kolay. Bunu görmek için dışarıya çıkmalısın. Lütfen bana söyler misin, eğer Allah var olsaydı, bu kadar çok sorunlu, sıkıntılı, hasta insan olur muydu, terkedilmiş çocuklar olur muydu? Allah olsaydı, kimseye acı çektirmez, birbirini üzmezdi.Allah olsaydı, bunların olmasına izin vereceğini sanmıyorum…”
Adam bir an durdu ve düşündü, ama gereksiz bir tartışmaya girmek istemediği için cevap vermedi. Berber işini bitirdikten sonra adam dışarıya çıktı. Tam o anda caddede uzun saçlı ve sakallı bir adam gördü.Adam bu kadar dağınık göründüğüne göre belli ki traş olmayalı uzun süre geçmişti. Adam berberin dükkanına geri döndü.
Adam: ” Biliyor musun ne var, bence berber diye birşey yok”
Berber: ” Bu nasıl olabilir ki? Ben buradayım ve bir berberim.”
Adam: ” Hayır, yok. çünkü olsaydı, caddede yürüyen uzun saçlı ve sakallı adamlar olmazdı.”
Berber: ” Hımmm. Berber diye birşey var ama o insanlar bana gelmiyorsa, ben ne yapabilirim ki?”
Adam: ” Kesinlikle doğru! Püf noktası da bu! Allah var, ve insanlar ona gitmiyorsa, o ne yapabilir.

Moralin niye bozuk?

Moralin niye bozuk?
Hz. Adem (a.s) gibi 200 sene tevbe mi ettin?
Moralin niye bozuk?
Hz.İbrahim (a.s) gibi ateşe mi atıldın?
Moralin niye bozuk?
Hz.Zekeriyya (a.s) gibi testereyle mi kesildin?
Moralin niye bozuk?
Hz.Yusuf (a.s) gibi kuyuya mı atıldın?
Moralin niye bozuk?
Hz.Muhammed (s.a.v) gibi taif'te taşlandın mı,başına işkembe mi konuldu namaz kılarken,dişin mi kırıldı,hicrete mi zorlandın,sevdiklerinden mi ayrıldın?
Moralin niye bozuk?
Hz.Hamza (r.a) gibi burnun kulağın mı kesildi?
Moralin niye bozuk?
Musab bin umeyr (r.a) gibi kolların mı kesildi?
Moralin niye bozuk?
Cafer bin ebu talip (r.a) gibi ok,mızrak ve kılıç
darbeleriyle yaralandın mı?
Moralin niye bozuk?
Ammar (r.a),Sümeyye (r.a),Yasir (r.a)gibi işkence mi gördün?
Moralin niye bozuk?
Bilal gibi kızgın kumlara yatırılıp üzerine taşlar nı konudu?
Moralin niye bozuk?
Hz. Yunus (a.s) gibi denize mi atıldın?
Moralin niye bozuk?
Hz. Eyüp (a.s) gibi vucudunu yaralar mı kapladı?
Moralin niye bozuk?
Hz. İsa (a.s) gibi çarmıha mı gerilmek istendin?
Hala moralin mi bozuk?

NE DÜŞÜNÜYORSUN, DÜNYALIK İŞLER Mİ? SİLKELENELİM Mİ?

13 Temmuz 2010 Salı

Bardak olmayı bırakıp göl olmaya çalışmak...

Hintli bir yaşlı usta, çırağının sürekli her şeyden şikayet etmesinden bıkmıştı.Bir gün çırağını tuz almaya gönderdi. Hayatındaki her şeyden mutsuz olan çırak döndüğünde, yaşlı usta ona, bir avuç tuzu, bir bardak suya atıp içmesini söyledi.Çırak, yaşlı adamın söylediğini yaptı ama içer içmez ağzındakileri tükürmeye başladı."Tadı nasıl?" diye soran yaşlı adama öfkeyle "acı" diye cevap verdi.Usta kıkırdayarak, çırağını kolundan tuttu ve dışarı çıkardı. Az ilerdeki gölün kıyısına götürdü ve çırağına bu kez de bir avuç tuzu göleatıp, gölden su içmesini söyledi.Söyleneni yapan çırak, ağzının kenarlarından akan suyu koluyla silerken aynı soruyu sordu:"Tadı nasıl?""Ferahlatıcı" diye cevap verdi genç çırak."Tuzun tadını aldın mı?" diye sordu yaşlı adam,"Hayır" diye cevapladı çırağı.Bununüzerine yaşlı adam, suyun yanına diz çökmüş olan çırağının yanına oturdu ve söyle dedi:"Yaşamdaki ıstıraplar tuz gibidir, ne azdır, nede çok. Istırabın miktarı hep aynıdır. Ancak bu ıstırabın acılığı, neyin içine konulduğuna bağlıdır. Istırabın olduğunda yapman gereken tekşey, ıstırap veren şeyle ilgili hislerini genişletmektir. Onun için sende artık bardak olmayı bırak, göl olmaya çalış."

12 Temmuz 2010 Pazartesi

Şems-i Tebrizi hazretleri, ikindi namazını kılıp tam yola
çıkacakken, caminin duvarının dibinde birinin yüksek sesle şöyle dua
ettiğine şahit oldu.
''Allah'ım rahmet kapısını aç''
Şems-i Tebrizi hazretleri,'' Allah'ın rahmet kapısı kapalı mı açmasını
istiyorsun? Rahmet kapısı her zaman açık. Kapın açık mı sen ona bak!''
''Nasıl dua edeyim?''
Şems-i Tebrizi hazretleri,''Günahları
terk etmekten daha güzel dua mı var? Sen dünyayı ahirete
götüremeyeceğine göre, öyle yaşa ki,dünya seni ahirete götürsün..

Herşeyi insan olduğundan ötürü sevmeli...

Bir duruşu, sevmeli insan yaşamayı, sevdikçe
yeşermeyi bilmeli, bir gülüşü olmalı insanın,
gülüşünden çiçekleri toplamalı, bir aşkı paylaşmalı
insan, bir yüreğe sahip olmalı, bir tarafı efe olmalı
insanın, bahara dikilmeli, sevdiğini işlemeli
martinisine, gözlerini kısıp güneşe bakmalı insan,
baktıkça ağlamalı, gözyaşlarını tutmamalı insan,
tutunacak dalı olmalı, tutunduğu dalın meyvesini
toplamalı, tarlaları ekmeli insan, hiçbir ilaç
atmamalı, ilaç atmadan yetiştirmeli sebzeyi, ilaç
atmadan yemeli sofrasında, tarlasını devamlı sürmeli
insan, sürecek bir atı olmalı, düşünecek sevdası,
birde silahı, çalışmalı insan, vatanı her gün
kurtarmalı, her yeni gün yeni sabahları olmalı
insanın, yeni umutları, yeni dostları, birlikten
kuvvet doğurmalı insan, her daim dalgalanmalı,
düşmanını bilmeli insan, yeni yeni okullarda
yetişmeli, saygıyı bilmeli insan, önce saygılı ortam
yaratmayı, sonra içinde saygı aramayı bilmeli, paraya
değer vermeli insan bu yüzden hiç sevmemeli, dostuna
ışık tutabilmeli, mahallesinde sözü dinlenmeli,
kuşlara yem vermeli insan, bir köpeği sevmeli, bir
çiçek büyütmeli insan, adı ne olursa olsun, oturup
okumalı geçmişi, oturup dinlemeli, özlemeli saflığı,
temiz değerleri, kirletmemeli geçmişini, bu yüzden
durmalı dimdik, bu yüzden bir baltaya sap olmalı,
kesmeli cehaleti, birileri tutmalı, tuttukça
aydınlanmalı insan, aydınlığı sevmeli, hep nehir gibi
olmalı derin ve sonsuz, akmalı insan, her taşın
altından çıkmalı, her sokakta gezmeli, her ananın
ayaklarını öpmeli, öğretmeli insan, öğretmen olmalı,
vatanı kurtarmak yetmemeli, daha fazlasını öğretmeli.
Kaypak olmamalı insan, kaydırak gibi dönmemeli, her
gazoz kapağına atılmamalı, satmamalı insan paylaşmalı
ekmeğini, giderek büyümeli, annesini babasını sırtında
götürmeli, uyuşmamalı insan her daim dinç ve sağlıklı
olmalı, çocukları olmalı, hayata mutluluk kazandırmalı
insan, gelecek nesilleri düşünmeli, bizi buraya kadar
getirenleri, baş tacı yapmalı, sapmamalı insan vatanın
bütünlüğünden, korumalı gece gündüz, görevini eksiksiz
yapmalı, ulusunu sevmeli, insanları sevmeli, geceleri
yıldızları seyretmeli, bilimle uğraşmalı, ay ve güneş
gibi parlamalı, susacak haklı nedenleri olmalı,
susmadan konuşmalı, kendi gibi olan her şeye değer
vermeli, paraysa para, insansa insan olmalı,
gerektiğinde bir başına yaşamaya alışmalı, sokakların
sessizliğinde sevgilisinin evinin önünde durmalı, tüm
saflığıyla bakıp, pencerenin kapandığını görmeli, ufak
ufak uzaklaşmalı insan, herşeyi insan olduğundan ötürü
sevmeli...

İnsana En Büyük Tecrübeyi Zorluklar Kazandırır.

İsabet kaydetmeyen oklar da sonuçta pay sahibidir. Bir önceki ok, sonrakine hocadır. Psikolog Dr. Knight, uzun süren deneyimleri sonunda, ulaşılmak istenen ideal daima göz önünde bulundurmak koşuluyla, herhangi bir şeyi yanlış yapmanın doğru yapmak kadar faydalı olabileceğini ortaya koymuştu. Edison’dan alınacak örnek, dehanın nasıl b...ir kendini verme, nasıl bir sabır ve emek ürünü olduğunu ortaya koymaktadır; Edison, elektrik ampulünü icat ederken, ampulün içine konacak 3000’e yakın maddeyi denemiş, başarı gösterememiş, bunun üzerine arkadaşları onu bu işten vazgeçirmeye çalışmıştı. Hatta bu durum Stevens Teknoloji Enstitüsü tarafından da protesto edilmişti.Buna karşı Edison’un cevabı şu olmuş;“Beyler, evet, 3000 maddeyi denedik, hiçbir netice alamadık. Fakat bu denemelerden, üç bin maddenin hiçbirinin işimize yaramayacağı sonucunu da almadık mı?”

Frengi’ye karşı kullanılan bir İlaç vardır ki, ismi 606’dır. İlaca bu ismin verilmesinin sebebi, onu keşfeden adamın 605. deneyiminin başarısızlığa uğramasına karşın, karar ve fikrinden, azim ve inadından bir şey kaybetmeden deneylerine devam ederek 606 ıncı formülde meşhur ilacı bulmuş olmasıdır.

Yanlış, faydasını henüz bir avantaja dönüştüremediğin bir olaydır.

Sabır, pozitif düşünme kudretidir. Sabretmek, insanın arzu ettiği hedefe doğru sürekli direnç göstererek sonuca varmasıdır.

Çok, azların sabırlı bir toplamıdır. İnce ince yağan kar pek bol değildir ama toprağın derinliklerine kadar işler. Taşı delen, suyun kuvvetinden çok, damlaların sürekliliğidir. Zaferi bu çaba ve devamlılık sağlar.

Bizi hayattan şikâyete sevk eden şey, karşılaştığımız zorlukların büyüklüğü değil, irademizin zayıflığıdır. (Jeremy Taylor)

Dağcılar, Everest’in ilk yamaçlarına uzaktan baktıkları zaman, her şey engeldi onlar için. İlerledikçe geçit buldular kendilerine. Bunun içindir ki, her şeyin istediğimize engel olacağına önceden ve uzaktan karar vermek, istemek değildir. (Alain)

Başağın iyi yetişmesine engel, zararlı otlar değil, çiftçinin ihmalidir. (Konfüçyüs)

Çok derin olan kuyu değil, çok kısa olan iptir. (Çin Atasözü)

Çözmek isteyip de çözemediğimiz hangi mesele var? İrade, sabır ve sebat gösterip de O’nun kapısından döndüğümüz oldu mu?

VAZGEÇEBİLMEK

Enstrüman çalmak için bir karar almam gerekiyordu.
Ya keman çalacaktım, ya piyano, ya flüt ya da akordeon…
Olmadı, hepsini istedim, hiçbirinden vazgeçemedim.
Yıllar geçtikten sonra her enstrümanı iyi çalabiliyordum; ama hiçbirinde virtüöz değilim.
Herhangi bir enstrümanla isim yapamadım.
Ne kemanla tanınan bir eserim var, ne de piyanoyla…
Bütün enstrümanları iyi çalıyorum ama kimse tanımıyor beni.
Başarılı olmak için her şey değil bir şey lazımmış.
Başarı bir verişmiş; bir şeyi alabilmek için bir şeyi vermek, diğerlerinden vazgeçmek gerekiyormuş.
Keşke kemanı seçseydim.
Ve diğerlerinden vazgeçseydim.
Karıma da hayatı zindan ettim, sevgililerime de…
Hiçbirinden vazgeçmedim.
Yani… Evlilik sadece birisi için karar almak ve diğerlerinden vazgeçmek…
İşte evlenirken ben bunu anlamadan evlenmişim.
Evlendikten sonra da başka kadınların da olduğu bir hayatı yaşamaya devam ettim.
İçlerinden bazılarını daha çok sevdim; ama ne onlardan birinde, ne de karımda karar kıldım.
Yıllar sonra şimdi yapayalnızım…
Ne karım kaldı, ne de diğerleri…
Keşke birini gerçekten seçebilseymişim, ama yapamadım.
Tıpkı enstrüman seçimi gibi hepsini istedim ve sonuçta elim boş kaldı.
Almak için bazılarını bırakmak gerekiyormuş.
Hayatım boyunca yapacak çok işim oldu, hepsini yapmayı istedim.
Hangisinde “en iyi”yim, şimdi bakıyorum?
Kazananlar, başarılı olanlar hep bir tek şey yapmışlar.
En iyi olmak için önce seçmek ve diğerlerini bırakmak gerekiyor.
İşte de böyle özel yaşamda da…
Bu seçimi yapmanız gerekiyor;
Çünkü mutlaka bazıları daha uygun…
Her seçim bir kaybediştir!
Her tercih bir vazgeçiştir çünkü…
Sabah işe gitmekle, yatakta nefis bir miskinlik fırsatından vazgeçmiş olursunuz.
Kalkar kalkmaz hayat bir seçeneği dayar burnunuzun ucuna…
‘Ne giysem’ telaşından,
Öğle yemeğinde ‘ne alırdınız?’ diye
Başucunuzda biten garsona,
‘hangi kanaldaki filmi izlesem’ kararsızlığından ‘bize oy verin’ diye bağrışan partilere kadar
Her şey, herkes, her an sizi ısrarla bir tercihe zorlar.
Yastığınıza teslim olmuşsanız,
Belki dışarıda ışıl ışıl günden vazgeçmiş olursunuz.
Bahar esintileri taşıyan bir elbise belki o gün yaşamınızı ışıldatabilecekken, ağırbaşlı bir sadeliğe karar vermekle muhtemel bir tanışıklığı tepersiniz.
Belki yemediğiniz musakka, ısmarladığınız İzmir köfteden daha lezzetlidir.
Ya da öbür kanaldaki film, o anki ruh halinize daha uygundur.
Ama yaşam vazgeçtiğiniz şeye ilişkin ipucu vermez.
Geri dönüp o günü, gökkuşağı desenli bir elbiseyle yeniden yaşama şansınız yoktur.
Bu seçim oyununda vazgeçtiğiniz şey, seçtiğiniz şeyden daha değerliyse pişmanlık kaçınılmazdır.
Ama neyin değerli olduğu kararı da yine size aittir.
Ve vazgeçtiğiniz şey bazen bir saray, bazen şöhret sahnesinin parıltılı neonları da olsa, çoğu zaman gözünüz arkada kalmaz.
Çünkü duvarlarına sevdiğinizin kokusu sinmemiş bir ev ya da sevdiğinizle paylaşamadığınız bir saray sizin için borsada kolay feda edilebilir değerlerdendir.
Hayata bir başka gözle bakmayı öğrendiyseniz, bu seçimde kazandıklarını sananlara yalnızca acıyarak gülümsersiniz.
Her şeyin sıradanlaştığı bir dünyada bazen kaybetmek en doğru seçimdir. Ve o dünyada en yerinde tercih; bazılarından vazgeçiştir.